12

933 57 15
                                    

Hatalarım varsa yorumlarda buluşuruz hepinizi öptümm

"Ben şimdi görevliyi yanına gönderiyorum, o seni yönlendirecek zaten. Tamam mı?"

"Tamamdır, bekliyorum," demiştim telefonun bir diğer tarafında olan Trent'e ithafen. Telefonu kapattıktan sonra derin bir nefes vermiş, eskiden daha farklı sebeplerden dolayı bulunduğum yerin etrafına bakmaya devam etmiştim. Uzun bir zamandır bu stadyuma maç izlemeye gelmiyordum, ilişkimizin bitmesiyle beraber o rutin de kalkıp gitmişti hayatımdan. O yüzden burada bulunmak biraz garip hissettirmişti, gelmek istememiştim buraya fakat Trent'in büyük ısrarlarıyla onu kıramayıp gelmek durumunda kalmıştım.

Görevli yanıma gelmiş, akreditasyon kartlarından birini verip soyunma odalarının olduğu tarafa yönlendirmişti beni. Trent'le uzun bir süre daha görüşemeyecek gibi duruyorduk, bundan dolayı gitmeden önce kısa bir süre dahi olsa görmek istemişti beni. Ben de kabul etmiş, maçın bitimine yakın yola koyulmuştum. Her ne kadar soyunma odasının önünde buluşma durumu beni rahatsız etse de başka bir seçenek varmış gibi durmuyordu; Trent sırf beni görmek için zaman yaratmıştı, onu ters tepmek olmazdı.

Siyah tişörtümün ucuyla oynarken bakış açıma giren bedenle gülümsemiş, kocaman gülümsemesiyle yanıma koşar adımlarla yaklaşan adamı seyretmiştim. Ardından kocaman bir sarılmanın içine çekmişti beni. Yeni duş aldığından dolayı şampuanı buram buram kokuyordu. Hemen sonrasında ondan ayrılmış, "Tebrikler, çok iyiydin bugün," demiştim galibiyetlerine atıfta bulunarak. Gururla gerinmişti dediğime. "Teşekkürler teşekkürler teşekkürler."

Bugünkü maçı izlemiştim, takımıyla beraber harikalar yaratmıştı. Yakın arkadaşımın galibiyetine sevinirken bile şu an onun nasıl bir durumda olduğunu düşünebiliyordum bir yandan da, evet.

Omuzlarımdan aşağı dökülen açık kumral saçlarımı beni rahatsız etmemeleri adına bir yana ayırırken, "Bu galibiyet adına sana bir şeyler ısmarlardım ama maalesef ki gitmek durumu-" diye cümlemi devam ettirecektim ki kapı tekrardan açılmış, ardından içeriden çıkmasını tahmin edemeyeceğim birisi, Darwin çıkmıştı. Cümlem öylece yarıda kesilirken o da benim gibi şaşırmış, bakışlarını Trent'le benim aramda gezdirip, "Kusura bakmayın, konuşmanızı mı böldüm?" demişti yüzü mahcup bir ifade alırken.

"Evet, dostum, tam anlamıyla öyle yaptın-'' diye gerçekleri açık açık söyleyen Trent'in kolunu uyarırcasına çimdirmiş, "Yok, hayır, öyle dediğine bakma Trent'in," demiştim, kolunu çaktırmadan ovuşturan Trent'e olabildiğince öldürücü bakışlarımı attıktan sonra. Darwin'in ifadesi daha normale dönerken ikimizin arasında gezen bakışlarını bu sefer tamamiyle bana yönlendirmeye karar vermişti. Gerildiğimi hissederken o, elini uzatmış, "Daha önceden tanışma şansımız olmadı, ben Darwin," demişti kibar bir tonla. Gülümseye çalışmış, elini sıktıktan sonra, "Ben de Darla, memnun oldum," demiştim. Trent, Darwin'in bana dair hisleri olduğunu (gerçi bunu da diyemezdim çünkü hiç tanışık değildik, basit bir beğenmeden ibaret olduğunu biliyordum) söylemeseydi şu an daha az gergin olabilirdim ama durum böyle olunca anca bu kadar sakin kalabiliyordum.

İçimde kötü bir his doğmuştu çünkü.

"Biliyorum, Trent senden çokça bahsetti bana," demişti bir an, hala kolunu tutan Trent'e gözlerini çevirirken.

"Evet, benim için ne kadar önemli biri olduğundan da bahsettim. İki saniye göreceğim arkadaşımı, ona da mani oluyorsun." Bu sefer onu kısık bir sesle, "Trent," diye uyarırken ne dermişcesine bakmıştı yüzüme. Tanrım, n'apacaktım bu çocukla ben?

"Trent haklı," demişti Darwin. "Seninle tanışmak güzeldi, Darla."

"Benim için de öyleydi, Darwin." Samimi birine benziyordu, belki onunla arkadaş olmak güzel olabilirdi.

memories; joão félixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin