13

732 62 10
                                    

"Ne işin var senin burada? Nasıl geldin buraya?"

Ben eve girmeden önce attıran yağmur ben eve girdikten sonra şiddetini arttırmış olmalı ki sarıldığım bedeni sırılsıklam etmişti. Üstüme âdeta yıkılan bedenle beraber yere yapışmadığıma şükrederken, ona olabildiğince sıkı sarılıp ayakta durmasını sağlamaya çalışıyordum. Ağırlığıyla beraber sallanıp durmamız pek yardımcı olmuyordu ne yazık ki bana. Güçlü kollarını belime sıkıca sarmış, omzumun üstünde narince gezdirdiği dudaklarını oynatmıştı. "Taksiyle." Burnunun ucunu da aynı şekilde omzumda, ardından köprücük kemiğimde gezdirdiğini hissediyordum ve bu haliyle mantıklı düşünmemi engelliyordu. Kendine gel, Darla.

"Nasıl buraya gelmeyi becerdin, nasıl adresi verdin taksiciye?" Küçük bir ateşle bile alev alev yanabilirdi sarıldığım beden. İlk defa bu kadar içtiğine şahit oluyordum; kendi keskin kokusunu yok etmişti alkolün yoğun kokusu.

"Niye saçların ıslak?" Ne zaman düştüğünü bilmediğim havlum yüzünden özgürlüğünü ilan etmiş saçlarıma dikkat kesilmişti sorularımı kulak ardı edip. "Hasta olacaksın, zaten daha yeni kurtuldun hastalıktan." Ardından kokulu bir öpücük kondurmuştu enseme dökülen saçlarımın arasına. Bu sefer derin bir nefes vermiştim gözlerimi sıkıca kapatırken. Toparlanmam gerekiyordu, onu kendimden uzaklaştırmam gerekiyordu. Yaptığından değil, yaptığı şeyin bende uyandırdığı hislerden rahatsız olmuştum.

"Sana ne benim saçlarımdan? Bu halin ne senin, asıl onun sebebini söyle bana." Soruma bir cevap alamayınca oflamıştım fakat yine de pes etmemiştim. "Niye bu kadar içtin, João?" diye sormuştum daha sakin bir sesle. "Canım yanıyordu çünkü," diye cevap vermesi uzun sürmemişti fakat sesi daha çok... ağlamaklıydı.

"Niye canın yanıyor? Problemin ne de kendine bunu yapıyorsun?" Sesim sona doğru yine öfkeli çıkmıştı çünkü bizi soktuğu bu durumdan hiç hoşlanmamıştım.

"Problemim sensin, Darla."

Dediği şeyle beraber gözlerimi açıp yüz yüze gelmek adına biraz uzaklaştırmıştım kendimi ondan, hala belime sıkı sıkıya sarılan kolları ne kadar izin veriyorsa. Kahve gözlerinin dolu dolu olduğunu ancak öyle fark edebilmiştim. Sarhoşluktan olsa gerek, odaklarını da kaybediyorlardı arada.

"Benim çoktan problem olmaktan çıkmam gerekmiyor muydu? Def etmedin mi beni hayatından? Neden problem olayım?"

"Benim problemim de devam da sensin, Darla. Her şeyim sensin," demişti derin bir nefes verdikten sonra.

"Saçmalıyorsun," demiştim. "Hem de ağır saçmalıyorsun. Kes şunu, Félix!"

"Keşke kesebilsem," demişti başını onaylamaz manada sallayıp. "Kesemiyorum, yapamıyorum, Darla. Olmuyor."

"Sarhoşsun. Pişman olacağın şeyler söyleme." Gülmüştü dediğime ve tekrardan aramızdaki neredeyse yok denecek kadar az olan mesafeyi kapatıp kollarını sarmıştı etrafıma. Alnını omzuma yaslarken, "Çok güzel kokuyorsun," diye fısıldamıştı. Belimde gezinen parmaklarının küçük dokunuşlarını hissedebiliyordum. Hissedememeyi dilerdim. Belki onu kendimden uzaklaştırmak daha kolay olurdu. Bu kadar zorlanmazdım.

"Ayılmak için kahve içmen gerekiyor," demiştim zar zor bulduğum sesimle.

"Sadece uyumak istiyorum," demişti. "Seninle ama."

"Tabii, kesin yaşanır bu ya," demiştim onu mutfağa yönlendirmeye çalışırken. Bedenime adeta yapıştığı için haliyle zor oluyordu onu ilerletmeye çalışmak. Şimdiden küçük bir düşme tehlikesi atlatmıştık bile.

memories; joão félixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin