dokuz

1K 120 7
                                    

jungkook:
davanı namjoon'a devrettim
önümüzdeki iki duruşmana o girecek

taehyung:
ne
neden

jungkook:
çünkü
daha dava sürecini atlatmadan
gittin
mingyu'yu
tekrar dövdün taehyung

taehyung:
dövmedim

jungkook:
ne

taehyung:
size bunu kim söyledi

jungkook:
nancy
elimizde kamera kayıtları var dedi

taehyung:
bay jeon
dayak yiyen bendim
hatta dört kişiyle gelmişti

jungkook:
attığın mesajlar ne peki

taehyung:
ne mesajından bahsediyorsunuz?

jungkook:
saeju barın arkasına gel
sikeceğim seni
bu sefer bittin
yarım kalan işi bitireceğim

taehyung:
ne
bana o mesajların aynısını o attı
ben yazmadım

jungkook:
benim büroya gelebilir misin

taehyung:
elim ayağım titriyor

jungkook:
taehyung
sakin

taehyung:
hayır
gidip öldüreceğim
jungkook
beni beş kişi bir olup dövdüler

jungkook:
o hastane kayıtları ne
mingyu için açılmış

taehyung:
ben gelemiyorum
bwni alır mısınız
lütfen
bu halde motor kullanamam
nefes alwmıyorum

jungkook:
tamam olduğun yere otur
neredesin

taehyung:
bilmiyorum

jungkook:
konum at bana
sakin ol

taehyung:
korkuyorum

jungkook:
korkma
yanına geleceğim

taehyung:
📍konum

jungkook:
on dakika
bekleyebilir misin

taehyung:
beklwrim

--------

direksiyonu biraz daha sıkı tutarken derin bir nefes almış, sakin olmaya çalışmıştım. sadece biraz kafamı dağıtmak adına geldiğim bilardodan çok daha büyük soru işaretleriyle ayrılmıştım ve evet, bir de nerede olduğunu bilmeyecek kadar kötü durumda olan bir taehyung vardı. hız yapmamaya çalışsam da onun hakkındaki endişelerime engel olamıyor, kırmızı ışıkta geçip geçmediğime bile dikkat edemiyordum. panik atak geçiriyor olabilirdi, her şeyi nasıl toparlayacağımızı bilmiyor olabilirdi ve korkması normaldi ama böyle bir şey yaşayacağını hiç düşünmemiştim. taehyung'tu bu. sorumsuzun, tabiri caizse piçin tekiydi ve onu daha önce hiçbir duruşmasında böyle görmemiştim.

gözümün önüne taehyung geldi bir an, önce gaza basabildiğim kadar bastım ama frene tüm ağırlığımı vermem çok da uzun sürmemişti çünkü öndeki arabaya neredeyse çarpacaktım. araba kaydı, tekerlerden çıkan sesi duymuş olsam da umursamadım. araba tamamen durmamıştı, kontrolümden de çıkmamıştı. bu yüzden devam ettim attığı konuma doğru.

sinyal vermeyi akıl edebileceğim kadar yerindeydi aklım. sakindim. direksiyonu parmak boğumlarım bembeyaz olana kadar tutmuyor, titremiyordum. taehyung'un attığı konuma kadar da gelmiştim zaten. son virajı da aldım, ardından arabayı uygun bir tarafa park ettim sakince. anahtarı çıkarırken ellerimin çok üşüdüğünü fark etmiş, bunun panikten olduğuna kanaat getirip boynumdaki kravatı çıkarmıştım. yürüyerek gitmem gereken birkaç sokak vardı çünkü taehyung'un attığı yere kadar araba girmezdi, muhtemelen dar bir ara sokakta duruyordu.

arabadan indikten sonra anahtarla kitlemiş, elime aldığım su şişesini biraz daha sıkı tutup koşar adımlarla ilerlemeye başlamıştım. bir yandan telefonumu tutmaya çalışıyor, konumun doğruluğunu teyit ediyordum ki yanılmadığımı görmem neredeyse iki dakika sürdü.

taehyung.

tam da tahmin ettiğim gibi pis ara sokakların birine oturmuş, iki büklüm bir şekilde duruyordu.

"taehyung!" diye seslendim ama başını kaldırmadı dizlerinin üstünden. yanına ulaştığımda ise aceleyle yanına eğilmiş, omzunu tutup sarsmıştım hafifçe. sessiz bir şekilde inlediğini duydum, ardından kafasını kaldırdı. gözleri kıpkırmızı olmuştu, elmacık kemikleri mordu ve dudaklarındaki patlakları görebiliyordum. uykusuzdu, göz altlarındaki morluklardan anlayabilmiştim bunu. elimdeki şişenin kapağını açıp ona uzattığımda bir süre bana ve şişeye baktı. ne yapması gerektiğini bile algılayamıyor gibi duruyordu.

şişeyi yasladım dudaklarına. ne yaptığımı algılaması için ona zaman tanıyor, bilerek yavaş davranıyordum. sudan iki büyük yudum aldı, tam sorunsuz bir şekilde içtiğini düşünecektim ki öksürdü birden. suyun yarısını gömleğime, ceketime ve pantolonuma tükürmüştü ama zerre kadar umursamadım bunu. aksine üstümdeki ceketi çıkardım ve taehyung'un omuzlarına attım. ceketimin içine sinerken o kadar küçük gözüküyordu ki, onu her şeyden korumak istemiştim o an.

"bana neden anlatmadın?" dedim, soğuk elim yanağına yerleştiğinde ürperse de geri çekilmemişti. "çağırsaydın beni, tae. hastaneye gelirdim, biliyorsun."

"anlatacaktım." dedi, kesik kesik konuşsa da ne dediğini anlayabiliyordum. "beni öldüreceğini söyledi."

"yapamaz öyle bir şey." diyebildim sadece. arsız dediğim, piç dediğim taehyung şu anda öyle bir haldeydi ki, ona karşı bakış açımı tamamen değiştirmişti. "gidelim mi?" dedim ona elimi uzatırken. cevap vermek için dudakları aralandı ama başını iki yana sallamakla yetindi.

eğilmiş vaziyetteydim, öne doğru atılıp dizlerime verdim ağırlığımı. kollarımı başına sımsıkı sardığımda bunu beklemediği açıktı. ondan yüksekte duruyordum, kollarını yukarı kaldıramıyordu ama bir süre sonra belime sarılmıştı o da. "özür dilerim." dediğinde çenemi saçlarına yaslamış, gülümsemiştim hafifçe. parmaklarımın arasındaki yumuşacık saçlarını okşadım. pis bir yerdeydi, üstü başı kirlenmişti ama yine de yumuşacık saçları vardı. "sana anlatacaktım. dün gece ben baygınken mingyu'nun kimliğini vwrmişler kayıt yerine. ellerindeki video kaydı yeni değil, izleyince fark edeceksin. üç sene önceki davadan."

uzun cümleler kurabilecek kadar iyiydi şimdi. ona iyi geldiğimi fark etmiştim o an, geri çekilmedim. saçlarını okşarken taehyung anlatmaya devam ediyordu ama bunu umursayacak gibi değildim. ona sarıldım sadece. hiçbir şey söylemedim.

bir süre sonra sarılmayı bıraktım. eve gitmek istemediğini anladığımda ben de onun gibi sırtımı duvara yaslamış, bakışlarımı ona sabitlemiştim. yan tarafından aldığı pet şişeyle oynuyor, bana bakmıyordu. biraz daha sakin olduğunu görebiliyordum, en azından elleri titremiyordu. birkaç yudum daha su içti, ardından bana doğru döndü. "neden öyle bakıyorsun?"

"çok savunmasızsın." diyebildim sadece. güldü ama neşeden tamamen yoksundu bu gülüşü. "evime gitmek istemiyorum." dedi birden kesilen gülüşüyle. "sana gidelim."

favorite lawyer : taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin