Soğuğun sızmaya çalıştığı her zerresi öfkeyle titrerken içinde bulunduğu mekanlarda başından geçen olaylar yumak halindeymiş de o küfrettikçe dudaklarından aşağı dökülüyormuş gibi Taehyung'un, mumyalanmış ebeveynine kadar saydırdığı bir şahıstır Jeon Jungkook. Fakültede birkaç kez denk geldiği bu herifin soyut cümleleriyle bu kadar öfkelenmesinin sebebini sorguluyor, diğer yandan tam önünde olduğunu düşündüğü bedenini gözüne kestirmiş, adımlarını hızla ona atıyordu. Deri botlarını, zincirlerin sarktığı kıçına vurarak, aralığın soğuğunu yumuşatmayan yağmurun yere oturup buharlaşmak için güneşi beklediği çukurların paçalarını ıslatmasına aldırmadan koşuyordu.
Önünde koşan bedenin ürkek bir edası vardı, saçlarının kızıl uçları; Taehyung'a dönen korkulu yüzüne beş saniyede bir çarpıyor, giydiği yırtık deri ceketinin sırt kısmındaki beyaz astar omuzlarının hareketi ile arada bir ortaya çıkarak çirkin bir görüntü oluşturuyordu. Taehyung'un ondan ne istediğini anlamadığı halde ondan kaçan Jiwon, "Lütfen dur, dur yanlış anlıyorsun beni. Hyeon'u sikmedim." diye bağırdığında Taehyung histerikçe güldü. Mevzu Hyeon dahi değildi, kanı kaynıyordu. Az önce olanlara, Jungkook'un pişkin mesajlarına kendini o kadar kaptırmıştı ki yirmilerin başındaki zayıf bedenin az önce muhatap olduğu kişi olduğuna emindi.
Dışarıdan onlara bakan biri, onun histerikçe güldükten sonraki ifadesini gördüğünde Lady Gaga'nın 'Poker Face'ini ondan ilham aldığını düşünebilirdi. Sarı saçlarını geriye uçuşturan rüzgara aldırmadan, kastığı çenesini küfür etmek için aralıyor, sunum yaptığı için giydiği kahverengi kuvarze takım elbisesinin centilmen çizgilerini bozuyor, yerdeki birikintiler deri botlarına sıçramasın diye koşar adım ilerliyordu. Önündeki herifin uçuşan saçlarına asıldığı gibi tanrının bahşettiği diplomasını erkenden aldıracağı bir gerçekti ki Jiwon, bağırmak ve etraftaki birkaç kişiden seslice yardım dilenmekten başka bir şey yapmıyor, arada telefonunu kurcalıyordu.
Jiwon, Kim Taehyung'un derdinin ikizi ile olduğuna emin, nefes nefese kalmış harflerini bir araya getirerek laf anlatmaya çalışıyordu, "Ben Jungkook değilim." Taehyung duraksar gibi oldu, hayvanlarda bulunan içgüdüsel öfkesinin katmanını yararak kulağına ulaşan kelimelerden sadece 'Jungkook'a odaklandı.
Bu ilkti, fakültesinin en laf cambazı, ifadesizliği ile herkesin çekinmesine sebep olan Kim Taehyung sarsılmaya başlamıştı. Jiwon'un peşinden koşar adımlarla tırmandığı merdivenlerden bir basamak geriye indi. Ne büyük dikkatsizlikti, ya da belki Taehyung; inkar ediyordu. Jeon Jungkook'u ve onun ikizinden farklı yamuk sırıtışını bilmemek imkansızdı. Belki de inkar etmiyor, yalnızca önemsemiyordu.
İkisini birbirinden ayırt edemedi, yine hedefini yanlış kişiye yöneltti. Göğsünün duvarlarına çarpan soğuğun içine işleyeceği kadar derin bir nefes alarak omuzlarını düşürdü. Kafası karışık, dikkati dağınıktı. Gözlerini ayırmadığı Jiwon ile ilgilenmiyordu, Hyeon olayı da pek umrunda değildi. İstediği kişi, Jiwon'un ikiziydi.
Sütunların, is kokulu duvarla harmanlandığı koridorda sakince ilerlerken birden önüne geçerek neredeyse çarpışacağı anilikte yolunu kesen herif yüzünden yaşadığı anlık şok yetmezmiş gibi yumruğunu yüzüne geçireceği reflekslerini zar zor tuttu.Kaşları anında çatılırken neredeyse geriye doğru düşecek olmasını bir kenara bırakarak karşısındaki bedeni inceledi. Hiçbir şey olmamış gibi rahat tavırlarla ciğerlerine doldurduğu nikotini havaya doğru üflemesini izledi. "Ne yapıyorsun?" dedi sinirle, ağır ağır süzülen dumana bakarken. Herifin çenesi keskin, burnu kuvvetli, saçları kısaydı. Henüz çıkaramadı. Siktir dedi içinden Taehyung, Jungkook'un cam gibi parlak, odağında kendisinin olduğu gözleriyle kesiştiğinde, bu bakışları tanıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
upper echelon
FanfictionEğer üstesinden gelemeyeceğin biriysem altta kalmamaya ne dersin? ! 15.09.2023, with @jeonvlai