(Şarkıyı, sözleri hikayede geçince dinlerseniz daha güzel bir sahne yaratabilir...)
Koşturan insanlar arasında yavaşça yürüyordum. Çantasını kafasına siper eden, şemsiyesini açmaya çalışan ve otobüs durağına sığınan insanlar arasında savsak adımlarla ilerliyordum. 4 duvar bir de çatısı olan yere gidiyordum sonuçta. Ne kadar geciktirirsem oraya gitmeyi o kadar iyiydi benim için. Ev diyemiyordum oraya, evim diyemiyordum. Huzur bulamadığım bir yere asla ev diyemezdim.
İlk önce bir çiçekçiye girip bir süre güzelliği ve zarifliği ile beni her seferinde büyüleyen iris çiçeğini izledim sonra hafif, tatlı kokunu koklayarak dışarı çıktım. Yavaş adımlarım sonunda kapını önüne getirdi beni. Gözlerimi asfalttan kaldırıp binayı süzmüş küçük bir alaycı kahkahayla içeri girmiştim. Gelen sesle göz devirip derin bir nefes verdim.
"Eşyalarını al ve dışarı çık, bu gece dışarıda takıl..."
Birkaç güne bir aynı şeyi yapıyordu. Eve sevgilisini çağırıyor tüm geceyi birlikte geçiriyorlardı. Bunca zaman sabrettiğim günlerin siniriyle cesaretimi toplayıp yüzüne çemkirdim.
"Hadi saati geçtim, zaten alıştım da, kızını bu havada tüm gece boyunca dışarıya nasıl gönderebiliyorsun!"
Sesimi alçaltıp sakince devam ettim;
"Ben senin kızınım baba, ben senin öz kızınım. Nasıl böyle davranabiliyorsun?"
Şaşkın bakışlarının yerini kızgın bir ifade almıştı. Kaşlarını olabildiğince çatmış dik bakışlarını sanki kalbime geçirmişti.
"Eşyalarını topla ve bu geceyi dışarıda geçir Jung Ae-Sang!"
Lafını dinlettirmeye çalıştığında adımı ağzına alarak bağırıyordu. Bundan nefret ediyordum; adımı ağzına almasından ve onun soyadını taşımaktan...
Dudaklarımı birbirine bastırarak gelen ağlama dürtüsünü yok etmeye çalıştım. Ama yine de dolmuştu gözlerim. Zaten sırtımda olan çantama bir kaç eşya tıkıştırarak kapıyı çarpıp çıktım. Evden bağırma sesleri geliyor bense aldırmadan yağmur damlalarının arasına atıyordum kendimi.
24 saat açık bir internet kafeye girerek boş bir bilgisayarın başına geçtim. Islak kıyafetlerim koltuğunda ıslanmasına sebep olmuştu. Herhangi bir oyun açıp oynamaya başladım.
Birkaç saat sonra bir görevli başıma dikilmiş kulaklığı çıkartmamı işaret ediyordu.
"Hanımefendi saat 12 oldu. 5 saattir buradasınız. Kim-"
"Parasını ödeyeceğim!"
Ne demek istediğini gayet iyi biliyordum ama geçiştirmeye çalışıyordum.
"Hayır hanımefendi, saat 12'den sonra yetişkinlerin kalmasına izin var. Kimliğinizi görebilir miyim lütfen?"
Anladığım kadarıyla geçiştirememiştim. Biraz yalan uydursam bir şey olmazdı. Sonuçta bu yalandan kimse zarar görmeyecekti. Çantamı karıştırıyormuş gibi yapmış ve birkaç kez iç çekmiştim.
"Kimliğimin burada olduğunu sanıyordum. Korkarım evde unutmuşum... Merak etmeyin bugün sonunda yetişkin oldum! Bugün doğum günüm!"
Oynadığım saat başı ücretini verdim eline. Adam şüpheyle beni süzmüştü.
"Hanımefendi inanmak isterim ama iki sokak ötedeki, kızımın gittiği liseye gittiğinizi biliyorum. Okulun formasıyla duruyorsunuz..."
Gözlerimi kıyafetlerime indirdim. Bir bu esikti diye düşünürken aceleyle telefonumu alıp konuşmaya başladım;
![](https://img.wattpad.com/cover/351700525-288-k676032.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝓨𝓞𝓤𝓣𝓘𝓕𝓤𝓛 -𝓚𝓲𝓶 𝓢𝓮𝓾𝓷𝓰𝓶𝓲𝓷-
Fanfictionİçimde yankılanan hıçkırıkların dışarıya yansımasıydı gülüşlerim...