Giriş Bölüm

56 2 3
                                    




Motordan indikten sonraki o soğukluk hala üzerimdeydi.İçtiğim sigaradan son nefesimi çekerken evin kapısına doğru yürürken soğuktan titreyen ellerimi görmezden geldim zaten bu hayatta en iyi yaptığım şeylerden biriydi.Girişe geldiğimde anahtarımla kapıyı hiç ses çıkarmadan açmaya çalışmak bir zulümden farksızdı.İçeri girdiğimdeki o ölüm sessizliğinden anlaşılacağı üzere eve yine geç kalmıştı ya da gelmemişti.Söz verme kotaları olsaydı o kesinlikle bunu aşmış ve fazlası için vergi ödüyor olurdu.En son ne zaman doğru düzgün yüzünü gördüğümü hatırlamıyorum.Çok uzağımdaydı ama bir o kadar da yakınımdaydı sanki.Siması aklımda bulanık bulanık,sesi kulaklarımda varla yok arasında gidip geliyor ; kokusu çok eski ama bir o kadar da tanıdık ve o güven verici kolları,o sıcacık göğüsünün altındaki kalp atışları huzurun sözlük tanımı olabilirdi.

Sessizliği aslında en büyük gürültü olan evimin merdivenlerinde çıkarken bu duvarların ne çok şeye şahit olduğunu anımsadım.Hani duvarlar konuşabilseydi neler neler anlatırdı diye bir söz varya, bizim ev bu tanıma en çok uyan yer galiba.Evimiz orta büyüklükte.Ne müstakil olacak kadar büyük nede apartaman dairesi olacak kadar küçük bir yuvaydı en azından ben böyle düşünüyordum.Alt katta: salon,mutfak,tuvalet ve çalışma odam; üst katta ise benim yatak odam,annem ve kardeşimin odası,banyo ve kapısı hala kilitli olan o odamız var.

Odama geçmeden önce annemin odasını kontrol etmeyi unutmadım,O geceden sonra alışkanlık olmuştu,bırakamıyorumdum.Yan yana olan odalarımız işimi gerçekten kolaylaştıyordu,herhangi bir sese karşı.Annem yani Algın İnci , 50'sine doğru yol alan,kızıla boyalı saçları ve ince fiziği ile beraber yaşına göre oldukça zarif ve kırılgan duran bir kadın.Kardeşim Ilgın Akay, ise benim küçüklüğümün kopyası.Sadece o benim kız versiyonum.Benimki gibi sarıya çalan açık kumral saçları, anneminki gibi hafif çekik kahverengi gözleri ve yaşıtlarına göre uzun boylu bir çocuk.Kendisine has saf bir masumluğu var.Karşı tarafın kıskançlıktan çatlayacağı kadar da güzel bir çocuk.Onu zaten bu pis ve acımasız dünyadan korumaya ant içtim.Umarım ki yeminimi o ölünceye kadar tutabilirm.İkiside benim değerlilerimdi onlara herhangi zararlı bir kişi veya bir şey dokunsa ortalığı yakardım ama ben onlara zarar veriyorsam o zaman ben de kendimi yakardım .Onlara uzun uzun baktıktan sonra sesiz ve aheste adımlarla kendi odama geçip kapıyı kapattım.

Evin getirdiği o sıcaklık hissi ve odamda yanan loş ışık beni sarmalarken uykumun hemen geldiğini hissedebiliyordum.Üstümdeki dövüş ve poligon  kıyafetlerini bir çırpıda çıkarıp şifonyerimin arkasında kalan ve benim genişlettiğim çatlağın içine tıktım.Her şeyide tekrar yerine koydum.Boy aynamın önüne geçtiğimde lenslerimi çıkarıyordum.Asker yeşili renginde ve numaraları 2.25 ve 1.75 olan lenslerimi dövüşe başladığımda almıştım.Onları çıkartıp özenle kutusuna geri koydum.Hızlıca saçlarımı taradıktan sonra pijama altımı giyinip üst kısmımı çıplak bıraktım.Evdeydim,herkes uyuyordu kimse vücudumu göremezdi yani.Banyoya girdiğimde yüzümü yıkamaya başladım.Öyle hırçın ve agresif yıkıyordum ki hiç bir gözeneğimde kapatıcı kaldığına beni kimse inandıramazdı.Aynı işlemi üst bedenimede yaptıktan sonra yüzümü durulayıp kuruladıktan sonra aşağı indim.

Evin duvarlarını tablolardan çok aynaların kuşattığı gerçeğini görmezden gelerek, aynalarla göz göze gelmemeye çalışarak aşağı kahve yapmaya indim.Yüzümü yıkadıktan sonra aynalar bana acıdan başka hiç bir şey sağlamıyordu özellikle yanaklarımın üzerindeki eski bıçak yaralaları.O kadar küçük ve fazlalardı ki sanki yüzümde çil varmış gibi duruyordu.Aynı zamanda kulağımın önünden çeneme doğru gelen bir iz vardı ve bu yüzümdekilere nazaran daha büyük daha dikkat çekiciydi.İlk oluştuğunda her zaman dokunup dururdum hatta her sabah uyandığımda ilk işim bu ize dokunmak olurdu sanki gece içinde mucizevi bir şekilde silinecekmiş gibi her zaman değerdim ama sonuç tabii ki hayal kırıklığı ve hüsrandı.Ben de yıllar içinde alıştım ve parmaklarımı eğittim o ize değmemeleri için.Aynı zamanda sırtımdaki ve göğsümdeki yanık ve dövüş izleri de eski sevimli görüntümü korumama hiç yardımcı olmuyordu.İnsanlar beni gördüklerinde saklanacak delik arıyorlardı resmen.Aslında beni bir tanısalar demeden önce hala beynimin bu kadar toy kalmasına hüzünle gülümseyip gerçek dünyaya geri döndüm.

Düşünmeye o kadar odaklanmışım ki kahvenin olduğuna dair sesi duymamışım ve kahvede kupadan taştı.O kadar iş içinde temizliğe vakit ayırdığım için kendime söve söve yerleri silmeye başladım.O iş bittikten sonra kahvem ve bilgisayarımla balkona çıktım.Gecenin esintisi çıplak sırtımı ve bacaklarımı ürpertiriyordu.Bu hissi hep sevmişimdir, bana benim özgür ve bağımsız olduğumu hatırlatıyor.Ana nedenlerimden biriydi bu zaten motor almamda rol oynayan.O tutsak olduğum günlere tezat hala bu dünyada sevilebilecek şeyler olduğuna inanıyorum.Umarım bu son ümitlerimde kırılıp kalmazdı yoksa bu hayatta beni gerçek anlamda ayakta tutabilecek bir annem ve bir de kardeşim olacakt.Sandalyeme kurularak bilgisayarımı açtım ve dershane ve okul ödevlerime gömüldüm.Maalasef ki 8. sınıfım.Sanki hiç derdim yokmuşçasına bir de sevgili ülkem omuzlarıma bu yükü yükledi ya, başka bir şey demiyorum bu yüzden.

4-5 saat sonra üşüdüğümün yeni farkına varıp bitmiş kahve kupamı ve bilgisayarımı içeriye götürüp odama yatmağa çıktım.Ben yeni yatağa girdiğimde saat 3.40'tı ve yarın 06.00'da uyanacaktım ben, artık nasıl olacaksa bir şekilde halledeceğim zaten daha ilk haftalardan devamsızlık haklarımı  bitirmek istemiyorum.Tam uyayacaktım ki telefonumdan gelen mesajla ve onla aynı zamandaki zil sesiyle resmen dondum kaldım.

Yekta Çağan Gümüş 

Baban eve geldi oğlum,kapıyı açmayacak mısın?




ok canlarım.Yazdığım gibi tepede giriş diyor.Ana karakterin ismini hala bilmiyorsunuz.Tarayıp durmayın sayfaları acaba kaçırdım mı diye.

Baba:Yekta Çağan Gümüş

Anne: Algın İnci Gümüş

Kız Kardeş: Igın Akay Gümüş


Diğer bölümlerde görüşürüz.


YalancılarWhere stories live. Discover now