radio.

608 49 48
                                    

umarım beğenirsiniz. <3


son bir kez daha boğazımı temizledim ve mahcup bir şekilde başımı eğdim. ilaçların reçetesini bana uzattı ve geçmiş olsun diyerek tekrar gülümsedi, aynı şekilde karşılık vererek odadan çıktım. bu neydi şimdi?

hâlâ elimdeki reçeteye şaşkın şaşkın bakıyorum. tam anlamıyla, az önce ne oldu ve ben hareketini neden düşünüp düşünüp sırıtıyorum?

odaya girmeden önce yaslandığım duvarın oraya geri gidip tekrar yaslandım ve içeri giren hastaları izledim. hiçbirinin yüzüne bakmıyor. tamam; onları dinliyor, soru soruyor, ama gerçekten hiçbirinin yüzüne bakmamıştı şu ana kadar. bana bakmıştı. gözlerimin içine bakmıştı. bana gülmüştü.

neden?

daha da kötüsü, ben heyecanlanmıştım.

ama bu tekrar olmamalı.


(burayı geçmişten bir kısım olarak yazacağım, ara ara görebilirsiniz böyle şeyler.)

"yalvarırım, bırakma beni. bir şans ver. sana iyi geldiğimi söylüyorsun, sana iyi gelmek için her şeyi yapıyorum. lütfen."

"istemiyorum, gerçekten hayatımda birisini istemiyorum."

bilmediğimi sanıyordu. defalarca yaptığı gibi, yine aptal yerine koyuyordu beni.

ama bu defa ağzımı açmayacağım, zamanını bekle Alican. sakinleş Alican.

nefes alamıyordum.

karşımda, gözlerime bakarken, birazdan daha kötü olacağımı bilmesine rağmen gitmişti. öylece, susarak, umursamayarak.

nefes almaya çalış Alican..

şuan bunları düşünmek istemiyorum, çünkü daha eve gidip Cemre'ye yardım etmem lazım. bu yüzden gözlerimi kapatıp birkaç saniye nefes aldım ve geri açtım. geldiğim yönden geri gidip asansöre bindim ve tekrar aşağı indim, arabaya doğru yürüdüm. şuan üşümüyorum ve hatta sıcak bile geliyor.

hızlıca arabayı çalıştırdım ve tabelayı takip ederek otoparktan çıktım. bugün olan üçüncü şansımı da -aslında doktoru sayarsak dört de diyebiliriz.- kullanarak hastanenin karşısında eczane olduğunu gördüm.

ilaçları aldım ve eve sürdüm. geldiğim yolu daha hızlı dönmüştüm. poşeti de alıp arabadan indim ve eve yürüdüm, kapıyı çaldım. çok beklemeden açılmıştı ama Cemre'nin sinirli yüzüyle karşılaşmayı beklemiyordum.

"bir daha beni dinlemeden kaçar gibi çıkarsan yersin terliği, ona göre Alican."

gözlerimi şaşkınca açtım, sonra kendimi tutamayıp gülmeye başladım. yanına gidip gülmemeye çalışarak dudaklarımı büzdüm.

"tamam anne, sen nasıl istersen."

sanırım daha çok sinirlendirdim. sanırım değil, kesinlikle öyle. ayağına eğildiğini görünce elimi başıma koydum ve sesimi değiştirerek konuştum bu sefer.

"ah Cemre, ölüyorum. bitiyorum. yanıyorum. her yerim ağrıyor, ahh!"

oyun yaptığımı anladı ve güldü, güldüğünü görünce ben de gülümsedim.

"hastasın diye kurtuldun bak. neyse, neyin varmış?"

neyim vardı ki?

bunu ben de bilmiyorum.

zıtlıklarına hastayım. // Alican Sabunsoy - Barbaros Yoloğlu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin