taehyung koltukta oturmuş bir yandan pipetle meyve suyunu baloncuklandırırken bir yandan da yarım kalan yapbozunu yapıyordu. aklında dolaşan pek bir şey yoktu. duş alıp rahat kıyafetler giyinmiş, yapbozunu tamamlarken jungkook'tan gelecek olan aramayı bekliyordu son bir saattir.
tam sıkılmaya başladığı zaman sehpanın üzerindeki telefonunun ekranı aydınlanmış, jungkook'tan geldiğine dair bir mesaj almıştı. zaten bunu beklediğinden vakit kaybetmeden elindeki bardağı ve yapboz parçalarını bırakmış, telefonunu cebine koyarak kapıya yönelmişti. unutmamak için hazırlayıp kapının önüne koyduğu çantasını da aldığında hazırdı. kapıyı kilitleyip çıkmıştı.
çantasına yarın için birkaç kıyafet ve diş fırçası gibi şeyler koymuştu çünkü dönüşte jungkook'a gitmeyi teklif edecekti. kendisi yüzünden jungkook'un evini ihmal etmesini istemiyordu. bunu ona söylediğinde "sorun değil, senin yanında olmak istiyorum. nereye gidersen oraya gelirim." cevabını almıştı. bu yüzden de onunla gitmeye karar vermişti. hem taehyung orayı kendi evinden bile çok seviyordu. bu jungkook'un bilmediği bir ayrıntıydı.
2 katı merdivenlerden inip kapıya çıktığında jungkook'un mersedes'ini hemen karşı kaldırımda görmüştü. sokağı kontrol ederek arabaya yürümüş jungkook'un camını tıklatmıştı. jungkook'un bakışları telefonundan ayrılıp sevgilisine döndüğünde hemen telefonu kapatıp camı indirmişti. gülümseyerek taehyung'a bakıyordu. "aşkım, gel hadi."
taehyung da ona gülümsemiş, uzanarak dudaklarına bir öpücük kondurmuştu. sonrasında arabanın etrafından dolanarak kendi koltuğuna geçmiş, kapıyı kapatmıştı. kemeri ile uğraşırken jungkook'un elini çenesinde hissetmişti. "bir öpücükle beni kandırabileceğini mi sanıyorsun? gel buraya."
taehyung yanağında sevgilisinin kemikli elini hissettiğinde kendini çoktan derin bir öpücüğün içinde bulmuştu bile. jungkook'un öpüşleri sert ve ıslaktı. taehyung kendine engel olamayıp ortaya sessiz bir inilti koyduğunda aralanan dudaklarının arasından sızmıştı bile sevgilisinin dili. ağzını turlayıp damağına çarpan dili taehyung'u nefessiz bırakıyor, yalnızca birkaç saniyede anlık olarak yıldızları görmesine sebep oluyordu. sevgilisi çok iyiydi.
jungkook taehyung'un dudaklarına son bir öpücük kondurup geri çekildiğinde taehyung nefes nefeseydi. kendisi bu haldeyken gözlerini açıp jungkook'a baktığında onun rahatça dikiz aynasını düzeltirken dudaklarını yaladığını görmüştü.
ardından arka koltuğa uzanarak kıpkırmızı güllerden oluşan bir buketi alıp taehyung'a uzatmıştı kibarca. güllerin kırmızılığı ile mercedes'in siyah parçaları ve jungkook'un siyah takım elbisesi tezatın getirdiği uyum içindeydi.
taehyung buketi alıp incelerken mırıldanmıştı. "namjoon hyunga mı bunlar?" jungkook anahtarı çevirip arabayı çalıştırırken şaşkın bir ifadeyle taehyung'a bakmıştı. tabii taehyung onu görmemişti çünkü başını bukete gömüp onları koklamakla meşguldü. "hayatım? senin onlar."
"benim mi?" taehyung aydınlanan yüzüyle sevgilisine baktığında jungkook daha da şaşırmadan edememişti. dar sokaktan çıkarken cevaplamıştı onu. "bebeğim neden sana ilk defa çiçek almışım gibi davranıyorsun?"
taehyung hâlâ güllerini koklarken söylenmişti omzunu silkerek. "uzun zamandır almamıştın." jungkook "benden ayrıldığın için olabilir mi?" diyecekti ki bunun konusunu hiç açmak istemediğini fark etmiş, "üzgünüm, telafi ederim." diyerek konuyu kapatmıştı.
"bir de namjoon hyung üzgün olduğu için ve 'ziyaret' gibi gittiğimiz için almış olabilirsin diye düşündüm."
"yok, onlar için yol üstünde markete uğrayalım."