Çalan zilin sesiyle uzandığım yataktan doğruldum. Israrla zile basıyordu kapıdaki. Odamdan çıkmadan duvarda ki saate baktım. 16.17 geçiyordu. Ablam gelmiş olmalıydı. Çalıştığı kafeden 15.30 da çıkıyordu.
Kapının deliğinden bakıp gelenin ablam olduğundan emin olduktan sonra kapıyı açtım. İçeri girip kapıyı kapattı tabii söylenerek
"Bağdat'tan mı geliyorsun. Kaç saattir kapıda dikiliyorum be!" tepeden at kuyruğu yaptığı saçlarını açtı kestane rengi dalgalı saçları beline dökülürken rahatladığını belli eden bir nefes verdi. "Ayyy! O değilde sana ne anlatıcam Afra ben."
Babam 10 yıl önce ben 13 ablam 15 yaşındayken bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Bizi okula götürüyordu. Frenler boşalmıştı. Arabanın önü tamamen tırın altına girmişti. Ablamla ben arkada olduğumuzdan bir kaç kırık ve çizikle kurtulmuştuk. Fakat babamın cesedini bile kurtaramamışlardı.
Annemi ise ben hiç görmedim çünkü beni doğururken ölmüş. Babam annemin ölümü için beni suçlardı hep. Bir kere bile bana sarıldığını hatırlamıyorum. Ama mecburiyetten ihtiyaçlarımı karşılıyordu.
Ablam bana karşı asla kin beslemedi. Eksik olan anne ve baba sevgisini ondan gördüm. Babam, bana gösterdiği tavrın aksine, ablamı çok severdi. Ablam, babam öldüğünde çok ağlamıştı. Her ne kadar babamın beni sevmediğine sinirlense de o öldüğünde ağlamaktan hastanelere düşecek kadar seviyordu. Ablamı o halde gördüğümde kendimden nefret etmiştim.
Çünkü aklım yetmeye başladığından beri o adamın beter bir şekilde ölmesi için dua ediyordum. Ölmesinin sebebinin benim dualarım olduğunu düşünüyordum.
Babamda öldükten sonra bizi bir yetimhaneye yerleştirdiler. Ablam on sekizine girince dedemden tek akrabası biz olduğumuz için bize kalan müstakil içi yerleştirilmiş bir ev olduğunu öğrendi. Beni de aldı ve o eve yerleştik.
Ailemiz öldüğü için her ay devletten belli bir miktar para yatıyor. Ama yinede Asu yani ablam evimizin 15-20 dakikalık uzağında küçük bir kafede yarı zamanlı çalışıyor. Ben üniversitem bittikten sonra evde yatmaya başladım. Zaten üniversiteyi de onun zoruyla okumuştum. Kendisi o lisenin sonlarındayken yetimhanede olduğumuzda üniversiteye çalışamamıştı. Bu yüzden de benim okuyup darda kalmamamı istiyordu. Bir kafede çalışmaktansa doktor öğretmen olursun demişti. Ama ben en beterini yapıp hiç birini yapmamayı seçmiştim. Sonucunda evde yatıyorum.
"Ne düşünüyosun yine? Dinlemiyosun beni! " resmen çığlık atarak dediği şeyle düşüncelerimden sıyrıldım
" Ne dedin abla? "sıkıntılı bir iç çekti ve beni kolumdan sürükleyerek oturma odasına götürdü. Oturduğu kanepede beni de karşısına ottutturduktan sonra resmen 32 diş sırıtarak konuşmaya başladı.
" Ay bak yine heyecanlandım bugün biri geldi kafeye. Sürekli görüyordum gerçi de...bakma öyle Afra röntgenlemiyordum çocuğu NEYYSEE..."
Bastırarak söylediği son kelimesinina ardından onu gıcık edeceğini bildiğim halde kıkırdadım. Kaşlarını çattı
"Sana da bir laf anlatılmıyor be. " gitmek içi ayağa kalktı. Sırf kırılmasın diye mecbur dinliycektim.
" Tamam tamam dinliyorum zaten ben triplere girme. " Anlatmazsa içinde kalcağı için geri karşıma oturdu.
" Ne diyodum? Heh. Bugün sipaişini vermeye gittiğimde konuşmak istediğini söyledi. Bende kabul ettim. Beni görmek için geliyormuş sürekli. Hoşlanıyorum falan dedi. Bugün buluşucaz yani. 20.00 da beni almaya gelicek. "
Kaşlarım kendiliğinden kalkarken oturduğum yerde bacaklarımı topladım." Dur, dur, dur. Sen niye elaleme adresimizi veriyosun yağğ. "
Beni sinir eden Asu'nun sakince gülüşüydü." Sakin ol Afra. " elinde ki telefonundan bir şeyler yaptı." Bak sadece tipine bakarak bile güvenebilirsin. Adı Berkay. "telefonunun ekranını çevirdi. Sarışın mavi gözlü 27 lerinde gözüken bi çocuktu. Sarışınlara güven olmaz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Telefon
Science FictionBen delirmedim. Sadece yaşadıklarıma kimse inanmıyor. Bozuk bir telefondan gelen aramalar... Fakat sıradan bir arama değildi bunlar. Hayatlarını feci şekillerde kaybetmiş masum insanların aramalarıydı. ~ Çalan telefonun sesiyle uyandı. Yastığının...