3

37 10 0
                                    

Barış odanın öbür ucuna fırlattığım telefonla uğraşıyordu. Berfin ise ağlayarak beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Çünkü normal ağlamıyordum. Aklıma video geldikçe midem bulanıyordu. En sonunda midemin bulantısı tavan yaptığında hızla ayağa kalktım. Kalkmanın etkisiyle gözlerimin önü kararınca bir elimi ağzıma kapatıp öbür elimi Berfin'in omzuna koydum. Berfin beni hızla banyoya sürüklediğinde onu dışarı itip kapıyı kilitledim.

Banyonun ıslak zeminine aldırmadan yere çöktüm dizlerimi kendime çektim kollarımla bacaklarımın etrafını sarıp başımı gömdüm. Hala ağlıyordum. Fakat bu sefer daha sakin ağlıyordum. Olanları düşünmemeye çalışıyordum. Ama elimde değildi. Ağlamaktan mayışmış uyumak üzereyken kapının tıklatılmasıyla sıçradım. Cevap vermedim.

"Yerini bulduk." Barış'ın kurduğu cümleyle histerik bir kahkaha attım. Fakat kahkahalarımın ardı arkası kesilmiyordu. Sonunda sakinleşip konuştum

"Çok erken değil mi?"

"Bak..."dedi Barış. Sesinde usanmış bir ton vardı. "Elimden gelenin fazlasını bile yaptım. Polisi aradım videoları ve konumu gönderdim. Onlar şu anda yoldalar. Biz de gidelim. Belki amacı neymiş öğrenebiliriz. Tamam mı?"

Haklıydı. Mecburiyeti olmadığı halde ikinci kez bana yardım etmişti. Ayağa kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Aynadan kendime baktım. Ağladıktan sonra hiç bir şey belli etmeyen bir yüzüm vardı. Fakat şimdi, öyle çok ağlamıştım ki ilk defa kendimi böyle görüyordum. Bitmiş bir halde.

Kapıyı açıp banyodan çıktım. Berfin ağladığı için yanakları kızarmıştı. Gözleride farklı sayılmazdı. Mavi gözlerinin etrafı kızarmıştı. Barışta pek bir şey yoktu. En azından videodan etkilenmesini beklemiştim. Gerçi bundan beter nice videolar gördüğü kesindi.

Ben banyodan çıkınca Barış almam için telefonumu uzattı. Ekranının yarısında çatlaklar vardı. Uzattığı telefona ürkek bir bakış atıp geriye gittim. Barış başını anladım dercesine salladı. Telefonu cebine koydu. Ablamın ölüm anını izlediğim telefona tekrar dokunmak istemiyordum.

❇️❇️❇️

Barış'ın arabasında cinayet mahalline gidiyorduk. Gece ortalarda pek araba olmadığından son sürat gaza basıyordu. Ucu bucağı yok gibi gözüken bir araziye girdiğimizde aklıma video geldi.

"Neresi burası?"

"Görmüyor musun Asu? Bir insan öldürmeye gayet müsait bir yer."

Sesli bir şekilde yutkunduğumda Berfin ön koltukan koluma uzandı. Beni teselli etmek ister gibi bir hali vardı. Faydası olmadığını söylemelimiydim?

Tahtadan yapılma ufak bir evin önüne geldiğimizde Barış arabayı durdurdu. Evin etrafında 4 tane polis arabası, 2 tane ambulans vardı.

Barış arabadan indiği gibi polislerin yanına gitmişti. Berfin ise benim inmemi bekliyordu. Gerçeklerle yüzleşmeye henüz hazır değildim. Bu yüzden de arabadaki konumumdan ayrılmamıştım. Berfin bir süre beni bekledi. İnmediğimde ise arka kapıyı açtı. Yarım bir şekilde ayakları dışarıda kafası bana dönük bir pozisyonda oturdu.

"Şu an da yüzleşmeye hazır değilsin biliyorum. Ölümünü kabullenemiyorsun. Üzülmemen için sana söyleyebileceğim bir şey yok. Ama yinede kaçarak bir şeyler elde edemezsin. Bazı zamanlarda kaçarken açtığımız tüm kapılar bizi tekrardan kaçtığımız şeyle yüzleşmek zorunda bırakır. Kaçarak kurtulamayacağımız zamanlar vardır. Şimdi de  o zamanlardan biri."

Berfin gözleri dolu bir şekilde yaptığı konuşması bittikten sonra arabadan indi. Bir süre arkasından baktım. Belki de haklıydı. Ölümünü kabullenemiyordum. Belki şu anda yüzleşmezsem yaşadığına dair bir umudum olacaktı. Bir gün eve gelir, diye bekliyor olacaktım. Tıpkı babam öldüğünde olduğu gibi.

Arabanın dikiz aynasından el verdiği kadar kendimi süzdüm. Saçlarım hırkanın içinde kalmış gözlerimin etrafı ise kızarmış. Gözlerimi aynadan çekip kıyafetlerime baktım. Siyah eşofman üzerinde beyaz tişört onun üstünde ise siyah bi kapşonlu hırka gerçekten rezil bir haldeydim.

Kapıyı açıp yavaş adımlarla etrafi bantlarla sarılı alana doğru ilerledim. Bantların üzerinden içeri geçmeye çalıştığım sırada polisin biri bana yaklaştı.

"Üzgünüm hanımefendi içeri giremezsiniz" sanırım bugünün siniri bu adamdan çıkacaktı.

"Sence hangi aptal gecenin bu vaktinde, böyle bir yere gelir? Lan sebebimiz varda geliyoz çekil kenara." adamı kolundan iterek geçmeye çalıştım. İnat adam bu sefer de kolumdan tutmuş gitmeme izin vermiyodu.

"BAK HERİF BUGÜNÜN SİNİRİNİ SENDEN ÇIKARMAYIM DİYORUM SEN GEL İLLE DE BENDEN ÇIKAR DİYORSUN. BIRAK KO-" Lafımı yarıda kesmeme sebep olan Berfin ile Barış'ın koşarak yenıma gelmeleriydi.

"Üç kişi olduğumuzu söylemiştim?"dedi Barış. Adam kolumu bırakıp özür diledi. Biraz sonra iki polisin arasında başı eğik bir şekilde ilerleyen Berkay'ı gördüm. Berfin, Barış ve bir çok polis beni tutmaya çalışırken ben Berkey'ın yüzünün ortasına yumruğumu indirmiştim bile. Attığım yumruğun etkisiyle burnu kanamaya başladı. Polisler onu arabaya doğru sürüklerken kahkaha atıyor bir yandan da bana laf yetiştiyordu.

"Ne oldu AFRA SEZER? Eğlendinmi bari?" ona doğru adım atmaya yeltendiğim sırada iki kişi tarafından durduruldum. Beni tutanlara bakma zahmetinde bulunmadan bulunduğum yerden sakin ama yüksek sesle konuştum

"SEN HAPİSHANE DUVARLARI ARASINDA SÜRÜNÜRKEN EĞLENECEĞİME HİÇ ŞÜPHEN OLMASIN."

Berkay'ı arabaya bindirip giderlerken daha fazla dayanamayıp olduğum yere çöktüm. Şimdi ne olacaktı?

"Görmek ister misin?"kafamı konuşan kişiye çevirdim. Berfin'in bahsettiği şey ablamdı. Yerden destek alark kalktığımda başında bir çok çalışanın olduğu ambulansa doğru adımladım. Gayet sakin hareket ediyordum. Hareketlerime Berfin'in dışında şaşıran birisi daha vardı, ben.

Ambulansın önüne geldiğimde bana tuhaf tuhaf bakan bir kaç göze aldırmayarak içeri girdim. Bana engel olmaya çalışanlar Berfin bir şeyler dedikten sonra geri çekilmişti. Fakat ben şu anda içini göremediğim ama içinde ablamın olduğunu bildiğim siyah poşete baıyordum. Vücudu ne haldeydi bilmiyordum. Görmek de istemiyordum. Battaniye gibi sardıkları siyah kalın poşetin kenarını yırtarak ablamın elini tutup çıkardım. Bileğindeki babamın ona aldığı gümüş zincir bilekliği aşağı doğru kaydırarak baş parmağımı nabzının attığı yere koydum. Atmıyordu. Sanki ölüm haberini yeni almış gibi olmuştum. Tuhaf olan bir şey vardı. Gözümden yaş gelmiyordu. Göz yaşlarım sınıra ulaşmış gibiydi.

Gözüm tırnaklarına kaydı. Tırnaklarının olması gereken yere. Kanlı elini avucumun arasına alıp sıktım. Tuttuğum elini bırakmadan tebessüm ettim.

"Hayat ne kadar da acımasız. Birilerini alırken arkasında bıraktıklarını hiç düşünmüyor."

_______________________________________________________________________

Şu köşedeki yıldızı da parlatıverin yazık.

Hem okuyup hem de küçük yıldızımızı üzmeyip parlatanlara çoooooooooğooooooğooookk teşekkür ediyorum.

~Rin

TelefonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin