"i love you"
ain't that the worst thing
you ever heard☆
bugüne gelmeden önce son zamanlarda hogwarts'tan bahsetmek gerekirse:
hogwarts öğrencilerinin son birkaç gündür gündemi başlayan quidditch maçlarıydı. dikkatlerin taehyung'dan az da olsa çekilmesi zavallı çocuğun uzun süre sonra rahat bir nefes almasını sağlamıştı.
sonbaharın etkisiyle iyice soğuyan havalar yüzünden hastalanan birkaç kişi reviri dolduruyor, dersler ilerledikçe kütüphanedeki kişi sayısı artıyordu. herkes bir şekilde yeni okul dönemine adapte olmuştu. tabii bazı sıkıntılar yaşanmıyor değildi.
mesela hagrid barda tanıştığı yabancı bir büyücüden aldığı, ne olduğunu bile bilmediği sihirli yaratık yumurtasının çatlamasını bekliyordu. bazen bazı insanlar akıllanmazdı, en azından minho böyle düşünüyordu. minho'nun sıkıntısıysa peşini bir türlü bırakmayan gryffindorlu oğlandan başkası değildi. sürekli özür diliyor, ne kadar hatalı olduğunu dile getiriyordu. bunları affedilmek için yapmadığı çok barizdi, vicdan azabı içini kemiriyordu.
2. sınıflardan yang jeongin merdivenlerin değiştiğini unutup kendini bilmediği bir yerde bulmuştu. yanlış koridorda ilerlediğini anlamadığı için de bir dağ trolünün saldırısına uğramıştı. son birkaç gününü revirde geçirmek zorunda kalmıştı haliyle. hufflepuf öğrencilerinden jeonghan okuduğu bir kitap yüzünden depresyona girmişti. ravenclaw öğrencisi sana'nın baykuşu mektup taşırken bir kartalla kavga edip yaralanmıştı. özetle herkes kendi gündemini değiştirecek şeyler yaşıyordu.
tüm bunların yanında, gryffindor öğrencisi jungkook üzüntüden artık bir kalbi kalmamış gibi hissediyordu. aşkını itiraf edip görmezden gelinmişti, vicdan azabından ölüyordu ve sonbahardan nefret ediyordu.
☆
profesör snape sıvı şanstan bahsederken gryffindor ve slytherin'in ortak iksir dersi müdür yardımcısı profesör mcgonagall tarafından bölündü.
"üzgünüm severus, taehyung'u alabilir miyim?"
snape kafasını salladı ve taehyung'a gitmesi için izin verdi. taehyung sınıftan çıkıp müdür yardımcısının önünde dümdüz ayakta durmakla yetindi. neden dersten alındığını biliyordu ama gerçekten keyfinde değildi.
"annen ve baban buradalar. seninle görüşmek için gelmişler. odamda bekliyorlar."
taehyung kafasını salladı. "tuvalete gidebilir miyim? siz önden gitseniz profesör..." profesör mcgonagall aptal bir kadın değildi. "gelmeyeceksin, değil mi?" taehyung omuz silkmekle yetindi. mcgonagall da onun omuzunu pat patlayarak öğrencisinin gelmeyeceği detayını görmezden geldi. elbette herkes gibi öğretmenler de taehyung'un karmaşık ailesel durumdan haberdardı, işte bu yüzden ailesiyle görüşmek istemiyorsa görüşmeyecekti. profesör mcgonagall bu minik detayı görmezden gelebilirdi. göz kırptı ve "seni bekliyor olacağız." dedi. taehyung da zoraki bir gülümsemeyle profesörü selamladı. ona yardımcı olduğu için minnettardı. annesiyle ve "babasıyla" görüşmeye hala hazır değildi. hele dünden sonra, asla ama asla hazır hissetmiyordu kendini.