bölüm yedi

20 6 10
                                    

bölüm yedi: muvaffakiyetin verdiği kuşku

"tekrar ve tekrar anlatıyorum dedektif. adamın esmer tenli olduğunu ay ışığında çok az seçebildim. boynunda büyük, ejderhayı andıran bir dövmesi vardı ve cüssesi oldukça heybetliydi, boyu da bayağı uzundu ama buna rağmen oldukça atik ve sessiz davrandı hep, tahminimce bu konuda eğitimli, görünüşüne bakacak olursak da yabancı uyruklu... yüzü hakkında soracak olursan, odaya girdiğim gibi anahtarı bıraktı ve geri çekilip atladı, bu yüzden o kadarını incelemek için fırsatım olmamıştı. lakin bu kasabada yaşamadığına çok eminim, daha önce hiç onun gibi birini görmedim..."

başında volta atan yuta'nın devam ettiği konuşmaları esnasında dedektif sicheng sessizce onu dinliyordu, gözleri elindeki kanlı kumaşa sarılmış anahtara dalmıştı. oldukça yoğun olan düşüncelerinin arasında belirgin olarak seçebildiği tek şey tehlikeydi. biliyordu ki bundan sonrası için yardım olmadığı sürece tehlikede olan sadece ikisi olacaktı. ancak bundan bahsetmiyordu, sadece dinliyordu genç adamın korkusuz ve istek dolu konuşmalarını. çünkü biliyordu ki hiçbir kelam onu bu kadar yaklaşmışken geri dönmeye güç yetiremeyecekti.

dedektif kendini kanıtlamak isterken bu kadar ileri gidebilmiş olduğu için şaşkındı ve memnundu da. tekdüze sınırlarıyla sadece kendi güvenliklerini önemseyen memurların aksine bir şey yapabildiği için oldukça gururluydu. bir yandan da kuşkusuz bir şekilde manasız cesaret göstermemesi gerektiğinin bilincindeydi, daha gerçekçi davranmak onun için kaçınılmazdı her ne kadar ortağının hoşuna gitmeyeceğini bilse de.

"dedektif dong sicheng, nedir aklına böylesine takılan?"

yuta onun dalgın ifadesinden anlamıştı yolunda gitmeyen düşüncelerinin olduğunu, bu hiç hoşuna gitmemişti. yoksa korkuyor mu, diye geçirmişti aklından bir süre. sonuçta biliyordu ki işin ucunda her ne kadar onlardan farklı davransa da o ekibin prensipleriyle fazlaca çalışmış bir dedektifti. kararlı olması, canından olmaktan korkmayacağı anlamına gelmezdi.

siyah saçlarını geri taradı gözleri dedektifin keskin koyu bakışlarıyla karşılaştığında. bal rengini gizlediği gözlerine fütursuzca baktı yanıt beklerken, kelimelerini duymak için bekliyordu, geriye tek bir adım dahi atacak gibi görünmüyordu siyaha çalan bakışlarıysa. "sadece olacaklar hakkında düşünüyorum, yuta." dedi dedektif, bıkkınlıkla derin bir nefes çektikten sonra. bu konuşmanın gerisinde neler getirebileceğinin az çok bilincindeydi.

"ne o, korkuyor musun yoksa?" yuta'nın siyah postallarının sesi yankılandı odada, parmakları sicheng'un biblolarında geziniyordu bir yandan. kendi kendine gülümsedi melek figürlü biblonun kanatlarındayken dokunuşları. "ölmek istemiyor musun, dedektif?"

dedektifin kaşları çatıldı kendisine yöneltilen soruya karşılık. oturduğu deri koltuktan biraz doğrulup ellerini yerleştirdi kahverengi kenarlık detaylarının üzerine. kısık gözlerle güçsüz sarı ışığın karşısında parlayan gözlerine baktı siyah saçlının. "kim ölmeyi ister ki? lüzumsuz soruları benimsiyorsun."

"onu öldürmeyecek kadar iyi düşünebilen insanlar, ölmeyi korkmadan isteyebilir." kenardaki çakmağı yavaşça kavrayıp bibloların arasındaki mumu yakmadan önce dedektife çevirdi bedenini, kalçasını da komodine yaslamıştı üzerine hafifçe yayılırken. "ve ben de bunu yapıyorum. o yüzden kafandaki şeytanları söyle de öldüreyim."

"buraya kadar geldik, yuta..." elindeki kanlı bezin içerisinde hafif kirli görüntüsüyle parlayan gümüş anahtarı ona doğru tutarak gözlerine baktı. "bu ya ava giderken avlanacağız, ya da geri döneceğiz demek. tek başımıza... ütopik düşünceler peşinde zarar görmemek için iyi düşünmemiz gerekiyor. biz sadece onun bize verdiği parçaları birleştirdik. güvendiği bir şey var ki bunu yapıyor, ve ne yazık ki güvendiği şey aptallığımız değil. öyle olsaydı şansımıza olurdu."

"biliyorum dedektif, o yüzden sadece verdiği yoldan ilerlemeden düşünüyorum. ben... sadece intikamımı istiyorum. gizem çözmek sadece arkadaşımlayken isteğiyle dolduğum bir şeydi. artık sadece arkadaşımın boş bakışlarında göremediğim acıların yansımasını onunkilerde görmek istiyorum. bunca vukuatin peşinde dolanmamı aptal ve meraklı olmamla açıklayacaksan, karşı çıkmayacağım." cebindeki keskin işlemeli hançeri çevik hamlelerle çıkardı ve dedektifin önündeki sehpaya fırlatırcasına bıraktı.

"ben yem olup, öleceksem bile bu şekilde ölmeyi tercih ederim. ama ölmek onun için kurtuluş olur, adaletin verdiği cezaysa kimsenin içini soğutmaz. sadece işler çığırından çıkarsa, daha fazlasının olmaması için ihbar edeceksin. ve tahmin edersin ki, benimle gelmiyorsun. bu yüzden korkuların yersiz, dedektif. seni ateşe atmak gibi fikirlerim zaten yoktu."

dedektif dinlediklerini kabullenemez bir tavırla dudaklarını araladı. "yuta-"

"üzerine tek kelime duymak istemiyorum, dedektif. sadece tetikte olman gerektiği sürede nasıl bir plan yapacağını iyi düşün," anahtarın üzerinde işlenmiş iç içe üç güneşi işaret etti gözleriyle. "zamanın belli. o zamana dek yapabileceğim tek şey sana olan minnetimi göstermek olur."

dedektif sessizce elindekileri masaya bırakıp ayaklandı ve karşısındaki genç adamın beline ellerini sararak ona sarıldı. neden yaptığının üzerine düşünmemişti bile, sadece istemişti ve yapmıştı. başını nazikçe omzuna yasladı ve boynuna doğru konuştu. "sana zarar gelmesine ne olursa olsun izin vermeyeceğim, sadece istediğini alana dek olmam gereken yerde olacağım."

yuta hafifçe geri çekilip gülümsedi ve gözlerine bakarak konuştu. "o zamana dek, şu an istediğimin ne olduğunu çok iyi biliyorum..." keskin hatlı çenesini kavradı karşısındaki uzun boylu adamın. ferah ve çekici kokusu burnuna dolmuştu yüzlerini yaklaştırdığında. çoktan koyulmuştu ikisinin de bakışları. "...ve bilirsin ki, ben her istediğimi alacak kadar 'aptal cesaretine' sahibim."

yakasını kavrayıp sertçe dudaklarını birleştirmeden önce ettiği kelimelerin ardından bıraktığı koyu kıkırtı, dedektifin nefes seslerine karışmıştı.

collide interlude | yuwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin