eksi diye diye kac bolum yazicam acaba doyamiyorum bu fice 😭💘
✩
Cennet aldı altın saçlısını. Bir güneşte adeta en zarif, en değerli altınların birleşip parlaması, kusursuz bir yüze ince ince dökülmesiydi onun için. Ama cennet onu sevgilisine kavuşturmayı reddediyor, aşığını öldüren vicdansız bir adamı şeytandan başkası olarak göremiyordu.
Yinede bazen emirlere karşı gelmemek gerekir. Eğer Tanrı, kendi yarattığı bir insanın günden güne öldüğünü izlerse bu onu sanılanın aksine merhametsiz yapardı. İntihar girişimleri bazen insanlar ilerde yaşamak ister, pişman olur diye engellenirdi. Bazen ise bırakılırdı. Bir günah işleyip Tanrı'nın sistemini yerle bir etmeye kalkan o insanlara ölmeleri karşılığında cehennemi verirdi.
Kim Taehyung'u bugün yeniden kavuşturacaktı cennetine. Bir insanı eşinden, aşığından ayrı tutmak zalim bir insanın işi olabilirdi.
"Yine mi alacaksınız benden?" diye sordum karşımda duran bembeyaz saçlı kadına. Etrafını sarmış beyaz ışık gözlerimi alıyordu. Buraya her geldiğimde atkımdan ayrılmak zorunda kalıyordum ve bu benim istediğim son şeydi. Halbuki cennetini fiilen koklamama birkaç dakikadan az kalmıştı. "Seni kimseden almayacağız, bu sefer gerçekten öldün." diyerek cevapladı beyaz saçlı kadın. Yorgun bedenimin esmer ellerine beyaz bir gül uzattı avuçları arasında. Başımi bile çevirecek enerjim yoktu ancak gülün ezfer kokusuyla zar zor göz ucunu değdirebildim. Dayanamadım ve beyaz gülü avuçları arasına aldım. "Toparlan, aşığın seni böyle görmesin."
Gözlerim yavaş yavaş açılıyordu. Ancak rüya görmediğime dair inancım hala sıfırdı. "Beni öldürmüyorsunuz, yalan söylemeyin." diyerek gülü düşecek kadar gevşek tuttum parmaklarım arasında. geri dizlerimin üzerine indirdim. Oturduğum taştan duvarda manzarayı izlemeye devam etmek istiyordum çünkü uyanana kadar yapacak başka bir şeyim olmuyordu. "Madem öyle sana göstereyim." diyerek elini uzattı beyaz saçlı kadın. Şüpheyle karşımda duran kadının elini tuttum, ardından o çok sevdiğim cennet kayboluverdi. Anladım işte ölmediğimi.
Gözümü kırpıp açmamla gerçekleşmişti her şey. Şuan odamdaydık. İşte, yine ölmemiştim. Ama bir terslik var gibiydi. Havadaydık, garipseyemedim. Sanki yaşananlar çok normalmiş gibi izledim etrafımı. Yatağımda yatan bedene döndüğümde, bu bedenin bana ait olduğunu geç farkettim. Burnuna yasladığı mor rengi atkıyı koklayarak ölmüştü Taehyung. Hiçbir şey hatırlamıyordu, bir şey olmamıştı bile. Yanında dağılmış ilaç kutuları ve kana bulanmış bir jiletle, vicdan azabından kahrolmuş yüzüyle uyuyordu sadece.
Tanrı, onun bu dünyada çektiği acıyı yeterli buluyordu.
Kendime bakarken bir şeyler hissetmeyi diliyordum, ancak olmuyordu. Kalbimin ortasında garip bir his yaşandı. Ancak biliyordum, artık gerçek bir ölüydüm. Beni merak edecek annem ve babam yoktu. Hem belkide Jennie'nin yanında babaannemi de görebilirdim.
Beyaz saçlı kadına çevirdim gözlerimi. "Jennie'yi bu sefer görebilecek miyim?" Bana, kendi oğluna bakıyormul gibi merhametle baktı. Halimi anlıyormuş gibi, halbuki kimse daha önce böyle bakmamıştı bana. Kafasını yavaşça aşağı yukarı salladı. Ona diyebilecek bir şeyim yoktu. Jennie'yi gördükten sonra cehennemin dibine yollayacaklardı beni. "Hayır, tüm acını dünyada yaşadın, günahlarının bedelini dünyada ödedin sen. Cehenneme gideceğin yok Taehyung."
Daha sonra uzaklardan bir melodi duyabildim. Tekrardan daha önce olduğum yere geri döndük. Rüyalarımda gördüğüm söğüt ağacı karşımda heybetiyle duruyordu. En kalın dalının üzerinde incecik beyaz elbisesiyle oturan kız ise benim güzel aşkım Jennie'ydi. Mırıldandığı şarkının tadını çıkarmak için bir süre onun göremeyeceği bir yerde durdum. Karşısına çıkacak yüzüm hiç yoktu benim.
Bedenim bir anda tüy kadar hafif bir şekilde havalanmaya, Jennie'nin yanına çıkmaya başladı. Onu rüyalarımdan başka bir yerde göreceğim için heyecanlanırken kendimi söğüt ağacının dalında buldum. Şüpheyle çevirdi kafasını bana doğru. Gözlerimiz buluştu aylar sonra ilk defa.
Rüyaların aksine gördüğü an boynuma atlamadı. Gerçek miyim diye gözleriyle her yerimi inceledi. Göz altındaki koyu halkalar, şiş torbalar gitmişti. Benim eserim yoktu onun bedeninde. Elini yanağıma doğru çıkardı ve bir süre bekletti. Avcunun ısısıyla gözlerimi kapattım. "Aman Tanrım..." dedi kısık bir sesle. "Ne yapıyorsun sen? Burada olmamalısın!" Şokla hemen dikleşti. "Tam olarak burada olmalıyım. Benim yerim senin yanın."
Ölüler ağlar mıydı bilmiyorum ama karşımdaki kız ağlıyordu. Kollarını bir anda boynuma sıkıca sardı. "Buraya gelme Taehyung... Git burdan lütfen. Sen daha çok gençsin, daha çok gençsin burası senin yerin değil..." Onu dinlemeden kafamı iki yana salladım, ellerimi belinde buluşturdum ve kafamı boynuna gömdüm. "İtiraz istemiyorum bir tanem. Kavuştuk işte, kavuştum sana..."
"Gitme zamanınız geldi Taehyung." Beyaz saçlı kadın arkamda belirince, beni yine Jennie'den alacaklar, gerçek dünyaya götürecekler sanıp korktum. Jennie'den ayrıldım ancak kolunu bırakmadım. "Beni yanlış anladın. Cennetin en güzel köşesinde sizin için bir yer var." dedi. Jennie elimin üzerine elini koydu. "O haklı Taehyung. Bizi bekleyen bir ev var." dedi Jennie. Şüphe kırıntılarıma su serpildi.
"Hadi öyleyse," dedi, "Gidelim."
Jennie'nin elinden tuttum asla bırakmak istemediğim için. Birlikte tüy kadar hafif bedenlerimiz, gerçek dünyada kalan cesetlerimiz, unutulmaya yüz tutmuş benliklerimizle birlikte bizim için ayrılan eve doğru ilerledik.
Jennie artık benimleydi ve ben onu bulmuştum.
-
16.12.2023
son ozel bolum, flawless taennie bulustuguna gore, bizde Roxanne Liskook'ta bulusalim 🫶🏻
ŞİMDİ OKUDUĞUN
flawless
Fanfictionvücuduna fazla miktarda uyuşturucu alarak intihar eden lise öğrencisi Jennie Kim'in yazışmaları, intihar sebebi olan günlüğü gibi dosya haline getirilir. texting 2023 | ©rozycherry tw: angst, uyusturucu, depresyon, psikolojik siddet, zorbalik ve int...