Jeong öldüğü gün Hyunjin'in gördüğü rüyayı -daha doğrusu kâbusu- öğrenmek ister misin?
Yağmurlu günlerden biriydi. Gemiden çıkıp güverteye gittim Jeong korkuluklara sırtını yaslamış bacaklarını kendine çekmiş ağlıyordu. Yanına gittim.
-Neden ağlıyorsun sevgilim?
-Hyunjin lütfen bana sevgilim demez misin?
-Neden, sevgili olmamızı isteyen sen değil miydin?
-Hayır, onu demek istemedim. Sevgilim diye hitap etmen canımı yakıyor.
-Neden canını yakıyor ki?
-Anlamadın, anlamıyorsun, asla anlamayacaksın.
Jeongin ayağa kalktı.
Korkuluklara çıktı ve kendini geriye bıraktı.
Kısa ama acıtan bir kabus öyle değil mi?
Hyunjin, Jeongin'in ölümünü atlatabilecek gibi durmuyor.
Peki bir de Jeong'un ölmeden önceki rüyalarından birine bakalım mı?
Duvarın bir köşesine zincirlerle bağlıydım. Ellerim ve ayaklarım dört farklı zincirle duvara zincirlenmişti.
Soğuktu.
Zincirler çok ağırdı ve canımı yakıyordu.
Sonra yüzünü göremediğim biri odaya girdi. Kim olduğunu bilmesem bile ondan korktuğumu biliyordum.
Bana vurmaya başladı.
Vurdu... Vurdu... ve daha çok vurdu, yorulana kadar.
En sonunda boğazımı tuttu. Bırakmadan beni yukarı doğru kaldırdı ''İnsan hak ettiğini yaşar.'' dedi.
Yere fırlattı. Çok sert bir kaç tekme atıp gitti. Baktığımda her yerim normalde olduğundan daha çok yara ve morluk vardı.
Orada öylece kaldım kıpırdayamadım.
Zor nefes alırken, titremeye başladım ve nefesim kesilerek uyandım.
Hyunjin ile kâbuslarının arasındaki fark Hyunjin'in nadir kâbus görüyor olup, Jeong'un kâbuslarının her geçen gün daha ağır olmasıydı.
Jeongin'in bir başka rüyası da şu şekilde;
Bir sandalyeye bağlıydım, çok sıkı bir şekilde canımı çok acıtan bir şekilde. Kırmızı iplerle bağlıydım, iplerin olduğu yerden yavaşça kan akıyordu.
Doğru düzgün bir şey göremiyor başım çok dönüyordu.
Kımıldamamaya çalışıyordum. Nefes alıp verdikçe daha çok acıyor, daha çok kanıyordu.
Aldığım nefes her geçen dakika daha çok canımı yakıyordu. Kanlar daha hızlı bir şekilde yere damlamaya başladığında kan kustum.
Kusarak uyadım.
Her geçen gün rüyalarını kaldırmak daha zor oluyordu Jeongin için. Ağlayarak uyuyor ağlayarak uyanıyordu.
Bembeyaz bir yerdeydim. Biraz yürüdüm ve Jeongin'i gördüm.
Yerde oturuyordu. Bir şeyler düşünüyor gibi duruyordu. Kıpkırmızı giyinmişti.
Yanına gittim ve sol tarafına oturdum.
''Nasılsın sevgilim?''
''Hâlâ aynısını yapıyorsun Hyunjin.''
Ayağa kalktı.
''Sana yazdığım mektubu okumadın mı Hyunjin? Haa!? Sana bana sevgilim demenin canımı yaktığını söylemedim mi!?''
Ağlamaya başlamıştı.
Elli titriyordu, gözlerinden yaş değil kan akıyordu.
''Söylemedim mi?''
İki saniye önce çok yüksek sesle bağırırken şimdi ses titriyor ve çok az çıkıyordu.
Dalga sesleri duydum. Bir anda her yer suyla doldu. Sonsuz bir okyanus gibi.
Jeong çırpınmaya bile uğraşamadan, o suda tekrardan ölmüştü ve Hyunjin yine hiçbir şey yapamamıştı.
Hyunjin gördüğü kabustan sonra ter içinde uyandı.
Jeong öldüğünden beri nerdeyse her kâbusunda Jeongin'in tekrardan öldüğünü görüyordu.
''Ohh çok şükür rüyaymış.''
dedi. Bir anlığına Jeong'un öldüğünü unutarak.
Hatırladığı an da dedi ki
''Keşke bunlarda bir rüya olsa.''
Bazen rüyalarının gerçek olmasını istersin, bazen de gerçeklerin rüya olmasını istersin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dark Ocean
RomanceJeongin boğulmaktan korkardı. O boğulmaktan korkardı. Ama o öldü... Okyanusta boğularak öldü.