Yoklukta sürüklenirken bir hiç uğruna gülüyor ve ağlıyordu. Damarlarından akan kan, ürkek ürkek akıyordu.
Yağmurlu bir gündü her yer çamur. Ölümü pis olacaktı belki de. Ölmek bu kadar kolay mı peki? Kaderini kendin yazmak gibi olmaz mı bu?
Sayıyordu içinden ondan geriye. Düşmemişti daha. En çok korktuğu iki ihtimal vardı ölmek ve ölmemek . Diğer bir kahredici düşünce ise ölümle bu histen kurtulamayacağını bilmemesiydi. Bir insan uğruna hayatına feda etmeyi göze alan bu kız öldürebilecek miydi kendini? Yoksa her şeyde olduğu gibi intiharındada mı başarısız olacaktı.
Kapalı gözlerini açtı . Fazla görmesede tek gözüyle düşmesine yalnızca bir metre kaldığını gördü. Af diledi tanrısından. Affedilmeye layık mıydı?
Ve düştü...~
Ölmedi zavallı beden. Ancak eller morarık ,kollar burkuk bir vaziyet. Gözlerde hayata karşı bir kırgınlık. Gözlerini belki ölürüm düşüncesiyle kapadı. Açmak istememeyi diledi ama açtı güzel ama kızarık gözlerini. Kendisini kurtarmaya birilerinin gelmesini bekledi. Ancak kurtulmak ? Kurtulmak isteyerek mi son kez basmıştı o kırılgan, zarif ,büyülü toprağa... Kurtulsa ne değişecekti? Atmaz mıydı kendini yine denizlere? Atmazdı. Bu hayatın ona verdiği ikinci şans olabilirdi bunu heba etmek istemiyordu. Osamu Dazai gibi bir hayat geçirmekten korkuyordu. Korkularına yenik düşer mi bir fâni?
Bu kucaklayıcı ruh kurtaran yerden zarif bir el uzanır mı ona? Tutar mı ya da? Karar verdi mi yaşamaya ? Yoksa hâlâ kararsız mı nefes almak konusunda... Şansını kullanmak istedi zavallı fâni. Yardım eli uzanmadı , beklemedi değil. Umudunu kaybetmişken hayatın ona göz kırpması kalbini yenilemişti. Artık çelimsiz kalbi farklı ritimde atıyordu. Kuşların ses tınısı ve dalga sesini andırıyordu.
Ayağı kalktı hiç bir şey olmamış gibi. Üstünü silkeledi, çamur lekelerinin gideceğini düşünerek. Kolu acıyordu. Ayağı topallıyordu. Hava kararmaya yüz tutmuş bir hâli ruhiyette iken o bulutların güzelliğine bakıyordu. Ölmüşte dirilmiş gibiydi. Özlem doluydu dünyaya. Sanki yeni doğmuş bir bebek gibi merakla ve heyecanla bakıyordu doğaya. Cennette miydi yoksa? Ama hayır intihar edenler cennetin kapısından geçemez değil mi? Ölmedi o ruhu canlandı. Farkına vardı yaşadığının. Burkuk koluna bile özlem ve merakla bakıyordu. Sanki acıyı ilk kez hissediyordu. Kendisini yeni keşfediyordu sanki. Etrafına bakındı bir insan görmek adına. Yukarı baktı sonra atladığı yere , Ölüm eşiğine... Pişmandı ve utandı. Utanç tüm vücudunu sarmıştı. Tanrının can verdiği kendisine ait olmayan bu bedeni öldürmeye çalışmak ne cüretti?Farkındalık... Farkediyordu evreni. Güneşi, havayı, ruhunu! Hislerinin karmaşasında geçirmişti eski hayatını. Hisler doğruydu ancak ait olduğu kişi? O umursamaz , hayatı akışına bırakan beden miydi hakeden? Sığınmak ne güzel bir kelime değil mi? Tam da bu soruları cevaplamak için adeta bir sığınış. Yoğun duyguları olan bir genç kız , bir yalnız ruh , hislerine bir sahip aramıştı. Oysa gerekli miydi? Ya da onun bu duygularını hakeden bir insan var mıydı bu geçici dünyada. Esasında, zavallı genç kız bu durumun farkındaydı ama inanmak istememişti. Şimdi ise evrene, havaya ve ruhuna gelen farkındalık hislerine ardından da düşüncelerine uğramıştı.
Buradan çıkmalıydı. Yalnız, çünkü etrafta yardım edecek kimse yok . Çıkması lazımdı çünkü o artık farklı biriydi. Çıkınca düşünceleri , hisleri farklı bir şekilde hayatına devam edecekti. Çıkamazsa? Çıkmak zoruna! Ya çıktıktan sonra tekrar fikrini değiştirirse? Değistirmez çünkü o artık kabullendi hislerinin kıvırcığa ait olmadığını. Evet her kirpiğine şiir yazabilirdi. Evet saçlarını okşamak isterdi ancak bahsedilen bu somutsal şeyler ruhâni değil. Bir insanın ruhuna yazılır şiirler; kirpiğine, saçına yazılmaz. Bir insanın ruhunu tanımak lazımdır önce ona şiir yazmak için.
Tırmanmaya başladı dallara tutanarak. Yaşamına son vermek için atladığı bu yamaçtan, düşme korkusuyla çıkıyordu ruhu gençleşmeye başlayan kız. Artık çelimsiz , korkak , kırgın bakışlarından eser yoktu. Dallara adeta tutkuyla tutunuyordu. Ölmemek içindi bu çaba. Gülünçtü. Son dala tutunuyordu. Onu da tutmayı bıraktı ve artık düştüğü değil de atladığı yere varmıştı. Üstü kirlenmişti ancak zihni aydınlanmıştı. Sanki buna ihtiyacı varmış gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Retina Ve Külkedisi
ChickLitNe sessiz kadife rüzgar ne de sebepsiz kötülük var... Retina ve Külkedisinin devamıdır.