İlginç, heyecanlı, aşka gebe ve onarıcı bir yolculuğun ilk adımı olacak ilk bölüm... Bu kurgu zihnime düşeli uzun zaman oldu esasen. Bu platforma yükleme fikri ise çok yeni. Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum...Keyifli okumalar.
Sıkı sıkı kapattığım perdelerin ardından karşı konulamaz bir ilerleme prensibi ile odama dolan güneş ışığı, beni ardında gizlenmeye çalıştığım uykumdan uyandırmıştı. Güçsüz bir nefes çektim içime. Uykuya dalarken akan gözyaşlarımdan, onlara ek göğsümü sıkıştıran hıçkırıklarımdan emanet cam kırıkları her nefes alışımda ciğerlerime batıyordu.
Cam kırıkları onun gidişinin hatırasıydı bana. Onsuz geçirmeye başladığım her dakikada artan bu döküntüleri kaldıracak gücüm yoktu. Bu acıdan kurtulmaya niyetim yoktu çünkü. Teklifsizce gelen yokluğunu ancak onun acısına tutunarak bir varlığa dönüştürebilirdim. Onun acısına tutunarak belki onunla yaşamaya devam ediyormuş gibi olurdum, bir nebze.
Sarındığım elyaf yorganımı başımın tepesine kadar çekerek gece kaldığı yerden devam eden gözyaşlarımı inatçı kış güneşinin şahitliğinden sakladım. Gözyaşlarım çoktan bağımsızlığını ilan etmişlerdi. Onlar üzerinde herhangi bir söz hakkım kalmamıştı. Canları ne zaman isterse seyahate çıkıyorlardı çilli yanaklarıma doğru. Son otuz altı saattir tek yapabildiğim onları gizlemeye çalışmaktı. Canlı cansız tüm varlıklardan.
Müthiş bir gizlenme ihtiyacı içerisindeydim. Unutulup gitmek istiyordum adeta.
Burnumu çektim girdiğim yorganın altından. Zihnimde dolaşan tüm keskin düşünceler ruhumun sağlıklı kalan yanına saldırmaya devam ederken kapının çaldığını duydum. Bu işitme eyleminin üzerimdeki tek etkisi sırt üstü yattığım yatakta sağ yanıma dönüp cenin pozisyonunu almak olmuştu. İyice saklanmalıydım, kapıyı çalan her kimse beni bulamamalıydı.
Bugün burada ruhumu öyle bir yere gömmeliydim ki, bir daha kimse bir acının ardından beni sarmalamamalıydı. Bir daha kimseyi kaybedebileceğim kadar yakınıma almamalıydım. Kapı ısrarla çalmaya devam etti. Bu ısrarlara karşılık hareket dahi etmedim. Kim olduğunu merak etmiyordum. Sahi kimim kalmıştı ki?
Kapıdan gelen tıkırtılar zile ısrarla basan kişinin bir anahtara sahip olduğunu gösteriyordu. Çok geçmeden odama yaklaşan adım seslerine her zaman içten ve sıcak bulduğum bir ses daha eklendi. Yorgana iyice sarılarak daha da gömüldüm yatağıma.
Bir yatağı mezara çevirme gayretinde gibiydim.
"Burcu kızım burada mısın?"
Neden acı çekerken tanıdık bir ses duyduğumuzda gözyaşlarımız artardı ki?
Benimkiler de arttı.
Cevap veremedim Nagihan ablanın seslenişine. Ama o beni bulmadan rahat etmeyecek gibiydi. Birkaç saniye sonra odanın kapısının tıklatıldığını duydum. Hızla akan yaşlarımı silip, sessiz hıçkırıklarımın arasında yitip giden sesimi bulmaya çalıştım.
Yorganı açmadan konuşabilseydim belki giderdi.
Nagihan abla cevap beklemeden yavaşça kapıyı araladı. Derin bir nefes aldığını duydum evvela. Adımlarının yatağıma yaklaştığını hissettim. Bir dakika kadar hiç konuşmadı. Odayı incelediğini düşündüm. Belki de sarılırken artık dayanamayacağımı hissederek komodinin üzerine bıraktığım, bir gün önce babaannemin tabutunun üzerinde duran başörtüyü görüp duraksamıştır.
İnsan bazen zaten bildiği gerçeklere dair bir işaret görünce, en baştan yaşardı o gerçeği.
Nagihan abla da buna benzer bir şey yaşıyordu tahminim. Üstelik o başörtüsünden daha büyük bir işaret vardı odada, yatağın içerisinde tortop olmuş duruyordu. Bir acının en aleni işareti olmuştum. Oysa ben görünmez olmayı diliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Veda Meselesi
Ficción GeneralBazen aşka uzanan bir yolculuk buruk vedalar ile başlar.