―2 "küçük bir ölümden farksızsın"

1.5K 150 122
                                    

|a little death - the nbhd

İçinde olduğum Chevrolet'i Beverly Hills palmiye ağaçları boyunca sürerken radyodan çalan Britney Spears rüzgarla birlikte bana eşlik ediyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İçinde olduğum Chevrolet'i Beverly Hills palmiye ağaçları boyunca sürerken radyodan çalan Britney Spears rüzgarla birlikte bana eşlik ediyordu.

Jungkook'la o restorantta öpüştüğümüz geceden bu yana bir hafta geçmişti.

Bir haftadır aklımdan çıkmıyordu. Her şey beynimde başa sarıyordu. Rüyalarımda beni öpüyordu, nefesi kulağımı okşuyordu, boş zamanlarımda bir büyü gibi aklıma sızıyordu ve gitmek bilmiyordu.

Bazen arsızlığına katlanamıyordum ve sinir oluyordum. Onu her zaman yanımda istiyor hale gelmek gururumu bitiriyordu. Bunun basit bir cinsel çekim olduğunu kendime kanıtlamak için ondan uzak dursamda aklımdan atamıyordum ve bu gururumu yok ediyordu.

Yanından geçtiğim Billboard'un bir duavrında boydan boya onun afişinin olması gibi; Jeon Jungkook'u aklımdan çıkartmak istesemde bu zordu.

Jeon Jungkook bir amphetamindi. Beni ayıkken bile yakıyordu.

Lavaboya girdiğimde gördüğüm beden ellerini yıkıyordu, ğöğsü inip kalkıyordu. Onu bu kadar heyecanlandırdığımı bile fark etmemiştim. Bu deli gibi iyi hissettirmişti beni. Yanına adımladığımda o da bana dönmüştü.

Hep diyordum, ateştendi.

Canlıydı, vahşiydi ve göz alıcı bir güzellikte parıldıyordu.

Gömleğinin açıkta bıraktığı temiz boynu mora boyanmak için bu kadar beyazdı sanki. Beyaz ve pürüssüzdü. Hiç dokunulmamış gibi tazeydi. Onu ağlatma isteğime engel olamıyordum. İlk kez baş başa kalmıştık ve göz temasımız adımlarımızı gibi gittikçe artıyordu. Jungkook, yanımdan geçip lavoba kilidini çevirmişti. Tek karşımı kaldırıp yüzüne baktığımda gördüğüm ifadeyle iç çekecek gibi olmuş, kendimi ses çıkarmamak için zor tutmuştum. Muzip pırıltılarla dolu gözlerini benimle buluşturmuştu.

"Ne yapıyorsun?" demiştim. Bu adamın ikimizi ünlü bir restorantın lavabosuna kilitleyebileceği gerçeği aklımdan ucundan bile geçmezdi.

Ama, buradaydık. O karşımdaydı ve ben konuşurken sanki her şey çok normalmiş gibi dudaklarıma bakıyordu. Sırtını kilitlediği kapıya verdiğinde dudağının bir kenarı yukarı kıvrılmış ve başını yana eğmişti. Küçümser bir ifade diyebileceğim bu yarım sırıtış tüm bildiklerimi bana unutturmaya yetmişti. Harelerinde sadece şehvet yoktu, kin de capcanlı orada duruyordu. Anlayamadığım bir nefret içgüdüsüne sahipti. Birkaç adımda önünde durduğumda sırıtışı yakınlığımdan memnun olurmuş gibi dahada büyümüştü.

Ciddi misin der gibi tek kaşımı havaya kaldırıp gözlerine bakmıştım. Seni tam burada öpebilirim, gerçekten ciddi misin?

"Jungkook Jeon," adını ilk kez söylemiştim "Tanışıyor muyduk?"

golden hourHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin