BUGÜN HEPİMİZİN SINAVLARI FİLAN BİTTİ (LİSE KADEMESİ) O YÜZDEN BÖLÜM ATIYORUM. 50 ALTI NOTUM YOK ŞÜKÜRLER OLSUN.
Taehyung
Jungkook'la buluşacaktık tekrardan. Ama bu sefer hastane köşelerinde değil. Benim onu kırdığım eve gidiyorduk. Onu hastaneden almıştım. Junghoon hyung bizi bırakmakta ısrar edince arabasına binmiştik. Şu an o eve doğru yol alıyorduk. Jungkook'a sarılmak istiyordum. Onu sarıp sarmalamak istiyordum, yaptıklarımı telafi edemezdim ama en azından bu kadarını da yapabilirdim. Ona dünyaları versem de önceden verdiğim şeyler kaplamıştı içini.
Eve girdiğimizde Yoongi ve Namjoon ben çıktıktan sonra temizlediği için tuhaf hissetmedim. Ama artık sehpanın üstünde durmayan çiçek vazoları gözüme çarpmıştı. İçlerinde papatyalar vardı. Kim bilir ona neler hatırlatmıştı.
Ben donmuşçasına vazoların olduğu yerlere bakarken bir el önümde sallandı.
"Taehyung! İyi misin?" diye seslenen Jungkook'u farkettiğimde açık durmaktan sulanan gözlerimle Jungkook'a döndüm. Yanına yaklaştım ve kollarımı kaldırıp sarıldım ona. Ellerim ince belini sarmıştı. Şaşkınlıkla kaskatı kesilmişti bedeni. Başımı boyun girintisine sokup nefeslendim konuştum:
"Jungkook, sarılmanı istesem çok mu şey isterim?"
Kaskatı kesilmiş bedeni kendini hafifçe saldı ve kollarını kaldırıp boynuma doladı. İnce parmakları saçlarımın arasına girmiş ve başıma hafif bir masaj yaparcasına hareket etmişti. Boynuna iyice sokulmuş ve derince çekmiştim kokusunu. İlk başlarda çilek gibi kokan feromonları artık daha çok papatya kokuyordu.
Feromonlar çok nadiren değişiyordu ve bu da onun bir mucize olduğunun kanıtıydı. (Welcome to Nise's Wonderland)
Belindeki ellerim hafif kalçasına kaymış ve onu kucaklamıştım. Jungkook saçlarımdaki parmaklarını çekmiş ve boynumdaki kollarını salıp kucağımda dururken aşağı doğru bakmıştı şaşkınca ona gülümsediğimde gözleri dehşetle açılmıştı. Bu daha çok gülmeme neden olmuştu.
Koltuğa yanaştığımda yavaşça oturmuştum. Bu sefer, Jungkook'ta kafasını boynuma gömen.
"Jungkook?"
"Hımm..."
"Özledim seni, ama öyle böyle değil. Anlatamıyorum kendimi hiç kimseye, kendime bile. Nasıl diyebilirim ki, onu da bilmiyorum. Üşüttü yalnızlığın beni, soğuk ruhumu buz tuttu. Taş gibi olan kalbimde mermer soğukluğunu hissettim. Eğer dönmeseydin bana, ne halde olurdum bilemezdim."
Boynumun ıslandığını hissetmiştim. Jungkook'u boynumdan çektiğinde ağlıyordu.
"Bunları ağla diye söylemiyorum, küçük ressam." Söylediğim kelime hoşuna gitmiş olacak ki gülümsedi.
"Bana yıldız çizecek misin yine?"
Ellerini gözlerine getirdi ve akan yaşalrı silmeye çalıştı. Ellerim yanaklarını buldu ve yanağından süzülen yaşları sildim.
"Bu çocuk yine çizer, Taehyung."
...
Jungkook
Elimdeki siyah tükenmez kalemle Taehyung'un avuç içine, tam bardağın kırıldığı noktaya bir yıldız çiziyordum.
"Olll...du. Evet evet, oldu bu sefer." Elim titrediği ve gözlerim dolu olduğundan dolayı olan bulanık görüşümüşle sonunda çizebilmiştim. Taehyung koltukta oturuyordu ve bense yere çökmüş ve avuç için bakıyordum.
Avucunun içine baktı ve gülümsedi. Yüzüme bakıp yıldızın çizili olmadığı elini yanağıma getirdi. Gözleri dolu dolu bakıyordu suratıma.
Elini yüzünden çekti ve diğer eliyle birlikte koltuk altıma uzanıp beni kucağına çekti yavaşça. Bacaklarım kalçalarının iki yanındayken kollarımı uzatıp sarıldım ona. Kafasını boynuma gömdü ve mühür yerimi öptü. Hafifçe kafasını kaldırıp beni üzerinden çekti. Gözlerimin içine bakarken bakışları şakağıma kaydı. Bu sefer de ruh eşi izinden öpmüştü. Elini kaldırdım ve işaret parmağından öptüm bende. Ruh eşi izinden...
"Jungkook, şakaktan öpmek ne anlama gelir, biliyor musun?" Kafamı bilmiyorum anlamında salladım iki yana.
"Birisine çok değer verdiğini ve o kişiyle ömrünün her saniyesini paylaşmak istediğin anlamına gelir." Gözlerim merakla açılmıştı. Bu halimi gören Taehyung güldü.
"Aslına bakarsan bunu ben uydurdum." dediğinde suratım kızgın bir hal almıştı. Kaşlarımı çatmıştım. Daha çok güldü.
"Ne gülüyorsun ya!?" dediğimde gülmeleri arasından konuşmak istemişti ama becerememişti. En sonunda kendini toparlamıştı.
"'Kızgın' görüntün çok tatlıydı." dedi.
"Kozgon goronton çok totloydo." diyerek ona tavır yaptığımda daha çok gülmüştü. Gözlerim gülüşüne takılmıştı.
Ona baka kaldığımı farkedince gülümsemişti.
"Taehyung."
"Hımm..."
"Sen hep gül. Gülümsemek insanın acısını saklar derler."
"O zaman sen hiç gülme." dediğinde kaşlarım çatıldı.
"Hiç gülmezsen o zaman acın da kalmaz. Yanağındaki gamzelere acılarını sığdırma."
Özlemek mi denir buna
Cenanım göğsümden fırlayacak gibi olur karşında
Fikr-i firar eder yüreğim sana baktıkça
Acımı dindirecek tek sen varsınÇeşminin önünde gözyaşlarıdan rida var
Görmezsin sen, acizliğim var
İhtisas etmez misin, sanki kâinatta zelzele var
Leyle karışan eninlerime karşı sağırsınCenan: Kalp
Fikr-i firar: Aklını kaçırmak
Çeşm: Göz
Rida: Örtü
İhtisas: Hissetme
Zelzele: Deprem gibi büyük felaket (Deprem diye geçiyor aslında ama daha kötüsü)
Leyl: Gece
Enin: İniltiŞunları bilmeyenler çıkabilir diyerek yazmak istedim, gayet normal. Çoğu Osmanlı Türkçesi, Arapça ya da Farsça. Böyle kelimeler olursa yazarım her zaman.
&
Hamlet okudukça ilham geleyiiii
Artık mutlu olun amk, mal yazar bi' türlü kavuşturmadı be. Ama sonunda oldu...
Sınır yok, en geç 2 gün içinde bölüm geliyo'
Nise💙🦋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
already, i'm hurt.
FanfictionSorunları olan Delta Taehyung'un ruh eşi Jungkook çıkmıştı. Jungkook ise kendi problemleriyle baş etmekten yorulmuştu. Öncelikle; bu fic sadece bir Taekook kitabı değildir, ayrıca diğer karakterlere de odaklanmaktadır. Cinsiyetsiz olduğu için ailesi...