Şanlıların evinde sabah olmuş, her şey normalmişçesine kahvaltı sofrası kurulmuştu. O çatı altında ne olup bittiği pek de önemli değildi zaten. Kazım Ağa'nın önüne kahvaltısı gelmeliydi. Her gün içmeliydi acı kahvesini. Başka türlüsü bilinmezdi evde.
Kahvaltı bitmişti ve herkes güne başlamaya hazırdı. Bir kişi hariç; Ferit. Ferit gece hiç uyuyamamış, dün geceden beri Seyran'la konuşamamıştı. Yapması gereken çok şey vardı ama ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Kazım Ağa'nın boş gürültüsü kulağına doluyor ama hiçbir şey anlamıyordu. Kafa sallayarak geçiştiriyordu sadece. Seyran'ın hıçkırıklarını duyduğundan beri kulağı başka her şeye sağır olmuştu sanki. Kulağında dün gecenin izleri çınlıyordu hala. Şakakları zonkluyordu.
"Ferit... Ferit... Babam sana sesleniyor."
Seyran'ın sesi bugün gerçek anlamda kulağına ulaşan ilk şeydi. Beyninin algılayabildiği ilk şey. Önce kendisine seslendiğini anlayamamıştı. Daha doğrusu buna ihtimal vermemişti. Ama Seyran'ın giderek yaklaşan sesi ve sert ses tonu Ferit'i kendine getirmişti. Kaşları çatıktı, gözleri soğuk bakıyordu ama bakıyordu işte. Ferit'e bakıyordu.
"Babam sana bir şey sordu. Duymadın mı?"
Ferit kafasını salladı. Kafasını sallayınca zihnindeki düşünceler dağılacaktı sanki.
"Duymadım kusura bakma. Ne demiştiniz?"
"Şu adamların bugün icabına bakacaksınız değil mi damat? Bunlar tehlikeli adamlar bak. Ne malum bugün yarın kapımıza dayanmayacakları?"
Hattuç gözlerini devirip oturma odasından ayrıldı. Kazım dünden beri söylene söylene herkesi bunaltmıştı. Fırsatını bulan herkes kaçıyordu adamın yanından. En sonunda Ferit'in başına kalmıştı.
"Merak etme Kazım baba. Dedem bugün halledecek her şeyi. İçin rahat olsun."
"He tabi tabi. Halis Ağam sözünü tutar. Hallederim dediyse halleder. Aman dikkatli olun, işiniz rast gitsin."
Ferit kafa sallayıp saatini kontrol etti. Bir an önce dışarı atmak istiyordu kendini. Nefes alamıyordu. Daralıyordu. Her şeyi yoluna sokup Seyran'ı yalıya geri getirmeliydi. Boşa giden her saniye Seyran'ın ellerinden kayıp gittiğini hissediyordu. Öyle bir şey olacağı yoktu ama içi rahat etsin istiyordu. Seyran'ın yeri Ferit'in yanıydı. Kızsa da sussa da ağlasa da odalarında olmalıydı. Başka türlüsü kabul edilemezdi.
"Şşş bana bak damat. Yaklaş hele bir yaklaş."
Kazım yattığı yerden Ferit'e doğru eğilip eliyle yanına gelmesini işaret etti. Ferit gönülsüzce Kazım'a doğru yanaştı. Derdi tasası asla bitmiyordu adamın.
"Bana bak o hanım arkadaşını göndereceksin evden değil mi? Aksi halde Seyran'ı göndermem, haberin ola."
Ferit derin bir nefes aldı. Göğsü sıkışmıştı. E tabi bütün gece uykusuz kalırsa olacağı buydu. Seyran'ın geri dönmeme ihtimalinden kaynaklanmıyordu. Yorgunluğunun sonuçlarıydı bu nefes daralması, göğüs sıkışması. Seyran'ın gitmesi gibi bir ihtimal yoktu.
"Tabi Kazım baba. Şu adamların kıza bir şey yapmayacağına emin olalım kız kendisi gider zaten. Seyran da akşama döner. Hatta ben şimdi gideyim halledeyim bir an önce. Seyran'ı da bekletmeyelim."
Ferit sonunda ayaklanıp odaya gitti. Bir an önce hazırlanıp çıkmalıydı. Odaya girdiğinde, Seyran kulağındaki telefonu kapatıp yatağa fırlattı. Ferit'i gördüğü gibi kollarını bağlamış ve arkasını dönmüştü. Ferit'in varlığını reddetmeye devam ediyordu. Bugün sondu. Bugünden sonra varlığını reddetmesi gereken bir Ferit kalmayacaktı hayatında.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON PİŞMANLIK
FanfictionYalı Çapkını 19. Bölüm sonrasına başka bir bakış açısı. Son pişmanlığın fayda etmediği bir evren.