kırılma anı [vii.]

31 2 1
                                    

Evden çıkarken Hasan'ı sordum ama annem uyuyor dedi, üstelemedim. Kafam gördüğüm rüya yüzünden öyle allak bullak olmuştu ki işe giderken her gün rastlaştığım insanlara bugün gülümseyemedim bile.

Normalde yapardım.

Her gün aynı şehrin çilesini çekmek aramızda derin bir bağ oluşturmuştu, ya da ben öyle inanmak istemiştim ve istisnasız her sabah selamlaşıyordum bu insanlarla. Akşamları rutinler bozulabiliyordu ama her sabah gördüğüm yüzler çoğunlukla aynıydı.

Bazen insanlar gereksiz samimiyete girme tehlikesinden dolayı kendilerini geri çekerek hiç karşılaşmamışız gibi davransa da ben, bana denk gelen gözlere kendimden bir anlam bırakmayı sevmiştim. Bunlar genelde kadın, çocuklar ve bazı yaşlılardı. 

Gülüşüme karşılık çoğunlukla gülüş bulurdum.

Rutini kıran şeylerden biri buydu benim için.

Ama bugün kafam çok dağınıktı. Dün telefonda duyduklarım, bana atılan mesajlar ve Haydar abinin arayıp "İş yerine geldiğinde konuşalım.." deyişi derken çok fazla şeyi bir arada düşünmekten başımın ağrıdığını hissediyordum. Büyük ihtimalle psikolojikti, zaten hastalıkların hepsi yük edindiğimiz şeylerin bizi aşındırması değil miydi? Mental ve fiziksel anlamda.

Omzumdan birinin dürttüğünü hissettim. O sırada ayakta, bir yandan sırtımı otobüsün kenarına yaslamış bir yandan da elimle tutamaçtan destek alıyordum.

İrkilerek döndüm.

"Merhaba.." dedi, "Sizi birkaç seferdir X şirketine girerken gördüm, ben de aynı yere gittiğim için..."

Bunu söyleyen ve beni dürten aynı kişiydi. Kaşlarımı çatarak anlamaya çalıştım önce, ne demek istediğini. Sonra gözlerimle bir iki saniye onun yüzünde oyalanarak onu yabancı tüm yüzlerden ayıklamaya çalıştım. Benden uzundu, gerçekten uzundu. Açık kahve saçları ve yüzüne oranla biraz küçük gözleri vardı. Küçük değillerdi belki de, daha mı içtelerdi?

Bu anlamsız tanıma çabamı bir kenara bırakmaya karar verdim.

"Evet," dedim ne ciddi ne de gülümser bir yüzle. "Yoksa siz de mi orada çalışıyorsunuz?"

O gülümsemeye devam ederek kafa salladı. "Yeni başladım aslında, stajyer olarak gidip geliyorum..." dediğinde alnım kırıştı.

"X stajyer alıyor muydu ki?" dedim biraz kendi kendime konuşur gibi.

Ama duymuştu, kafa salladı. Ona bakınca, aslında benden pek de küçük olmadığı kanısına vardım. Tabii, gülümsemek insanı daha genç gösteriyordu. Bundan emindim. Ama o, benden büyük bile duruyordu. Benden büyük duran biri nasıl olur da X'e stajyer olarak girer diye düşündüm biraz. Olabilirdi, ne de olsa X büyük bir şirketti. Bünyesinde alışveriş, reklamcılık, kargolama gibi birçok şeyi barındırıyordu.

O arada o aklımdan geçenleri duymuş gibi cevap verdi. "Evet, yeni bir uygulama. İki yıllık işletme okuyanların sayısı artınca devlet özel sektör üzerinden böyle bir teşviğe gitti."

Kafa salladım. "Anladım.." dedim, sanki meseleye çok alaka duyuyormuşum gibi. Kafamın doluluğundan söylenen hiçbir şeyi alamıyormuşum gibi hissediyordum çünkü.

"Birkaç gündür her gün denk geliyoruz. Yani uzaktan gördüğüm kadarıyla... Hiç.. Bugünkü kadar mutsuz görmedim sizi." dedi bir anda. Duraklayarak söylemiş olsa da ben hızla yutmuştum hepsini.

Ne diyebileceğimi bilememenin verdiği şaşkınlığa büründüm. Benim birilerini izlediğim gibi birilerinin de beni fark etmiş olmasıyla şaşırmıştım biraz.

"Rutin bir hayat ister istemez asık suratlara sebep oluyor..." dedim, hevesi kaçmış bir gülüşle. "Umarım X sizde de böyle bir hasara yol açmaz. Gerçi... Olay pek X'le de alakalı değil. Yani hep... Aynı şeyler... Böyle şeylere sebebiyet veriyor.... Anlarsınız..."

Kafa salladı, anlayışla gülümsedi. Ona baktım. Elinde bir evrak çantası, kolunda ise küçük bir çanta vardı. Diğerlerinin aksine telefonu görünürde yoktu. Cebinde olmalıydı.

Etrafıma baktım tekrar. Ayakta olanlar, oturanlar, tutunacak yer bulmakta güçlük çekenler... İstisnasız olarak hepsi elinde telefonuyla duruyor, boynu eğik, adeta boynundan yere zincirlenmiş gibi telefonlarına bakıyorlardı. Teyzeler bile.

Gülümsedim.

"Ben Ömer." dedi adam, elini uzatmadı.

Kafamı sallayıp gülümsedim, "Feride." dedim.

"Memnun oldum..." deyip daha geniş gülümsedi. "Hangi departmanda çalışıyorsunuz?"

Tek seferde "Dağıtım" dedim. "Kargo dağıtımındayım... Siz?"

Gözleri aydınlanarak gülüşünü genişletti. "Ben de kargolamadayım aslında.."

"Ofistesiniz o zaman?" dedim.

Kaşlarını çattı. "Ofis diye bir ayrım mı var kargolamada? Bana, gerektiğinde herkesin kargoya çıktığı söylenmişti."

İç geçirerek kafa salladım. "Teoride kargolamada çalışan herkes gerektiğinde dağıtıma çıkar, herkes ofis-saha çalışanıdır şeklinde geçiyor falan ama yeni yönetici geldiğinden beri işler böyle işliyor.."

Kaşlarını kaldırarak sordu. "Siz ne kadar süredir çalışıyorsunuz?"

"Yeni yönetici gelmeden hemen önce girmiştim.." dediğimde kafa salladı. "Anlıyorum..." dedi.

"Öyle.." dedim. "İki seneyi geçti, bu hiyerarşiye ben pek alışamadım ama... Neyse.."

Kafa salladı, "Doğrudur..." dedi.

Gülümsedim. Ve kafamı pencereye doğru çevirdim. Konunun sonlarına doğru gelmişiz gibi hissetmiştim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 04, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

sana nasıl öldüğümüzü anlatacağımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin