1. Bölüm Karanlıktan Gelen

632 35 11
                                    


White - Tunus, Cyber Üssü

Karanlığa çok alışmıştı artık , ışıklar gideli ne kadar zaman olmuştu? 5 veya 10 sene? Evi dediği yerde çalışan tek şey duvarı kaplayan dev bilgisayardı. Eğitim süreci evinin enerjisi bitince yarım kalmıştı. Bilgisayardan eski dersleri izleyip duruyordu. Elektrik gittiğinde 15 yaşında bir gençti, şimdi genç bir adamdı ama ondan saklananlardan dolayı o kadar az şey biliyordu ki..

Bakıcı robotlar ona White diyordu. Sebebi gözlerinin, gözbebeği ve irisiyle gözünün beyazı arasındaki ince çizgi dışında bembeyaz oluşuydu. Robotlar saçlarını sürekli kestiği için saçlarının da beyaz olduğundan haberi yoktu. Elektrikle çalışan tek şey olan bilgisayar kaldığı zaman, robotlar da kayboldu. Robotlar onu durmadan kısıtlıyordu. O zamanlar istediği şeyleri yapamazdı. Eğer elektrikler gitmeseydi hâlâ onların istediklerini yapmak zorunda kalıp odasında onlar gibi bir robota dönecekti.
Hatta o zamanlar odasından çıkmasına izin vermiyorlardı ama artık bütün evde dolanabiliyordu. O günleri düşününce ne kadar korkunç olduğunu anımsadı.

Daha önce karanlığı görmemişti. Sanki karanlık her saniye onu içine çekiyordu. Öldüğüne bile inanmıştı. Kendini bildi bileli parlak ve tertemiz odanın içerisinde robotlar hariç kimseyle konuşmadan yaşıyordu. E onlar da pek sevecen sayılmazlardı. Genelde " Gizli Bilgi" veya " Erişim Olumsuz" tarzı robotik ifadelerle onu terslerlerdi. O karanlığın içerisinde onları bile aradı ama tek duyduğu şey ritimsiz patlamalardı. Her patlama sesinde sanki kendi üstüne bir şey atmışlarcasına yere yatıp elini başına koyardı. Ne kadar da korkaktı.

Karanlıkla baş başa geçirdiği 1. haftanın sonunda yiyecek deposunu bulmuştu. Odasındaki musluktan su içtiği için susuzluk gibi bir sıkıntı olmuyordu ama açlık için bir çözümü yoktu yiyecekleri odasına robotlar getirirdi. Yiyecek deposunu bulduğunda ağlamaktan sesi gitmişti. Her zaman kendi içinde yinelediği gibi artık daha güçlüydü. Yemek yerken depolarda bulduğu kitapları okumayı uzun zamandır alışkanlık edinmişti. Okumayı çok başlarda zaten eğitim programı ona öğretmişti. Eğitimin savaş kısmıyla ilgili hiçbir şey öğrenmemişti. Kendisinden yüzlerce yıl önce yaşamış birçok insan gibi o da savaşın ne olduğunu kitaplarda buldu. Kitapların yılları çok eskiydi 1900 ler onun için hayal edilemeyecek kadar uzak gelirdi. Kitaplarda eğitim programıyla çelişen bir şey fark etti insanlar o kadar da kötü değildi. Genel olarak aptal olduklarına karar verdi ama kötü olduklarını düşünmüyordu bir zaman sonra kendisinin de insan olduğuna karar verdi kendisinin de aptal olduğunu düşünüyordu.

Aslında kendine haksızlık ettiğinin farkında bile değildi. Onun için sadece cevaplanması gereken tonlarca soru vardı. Yıllarını bilgisayarın ekranının ışığında kitap okuyarak, derslerde gördüğü spor hareketlerini yaparak ve en önemlisi de 1 km çapında daire biçimindeki evini keşfederek geçirdi. Yemek deposunu ilk buluşu dışında yanında ışık taşımaya da başladı. Yemek deposunu buluşu ise tamamiylen çürüyen etlerin kokusu sayesindeydi. Yemek deposu sadece yiyecek ve içecekleri değil bazı eski araç gereçleri de barındırıyordu.Mumlar, battaniyeler, halatlar, tamir setleri vb. Bunları bulduğu zaman robotlardan önce de burada birilerin olduğuna karar verdi. Işığa ihtiyaç duyan kişiler. Muhtemelen insanlar..

Ev bazı zamanlar çok soğuk olurdu bazen çok sıcak bu iki zıt durumdan sıcağa karşı bi çare bulamamıştı ama soğuk için bulduğu elektrikli battaniyenın fişini ekranın inputlarından birisine takmıştı. Bir keresinde ilaç dolu bir kiler bulmuştu ve ilaçların ne olduğunu bilmeden hepsini odasına taşımıştı. Her zaman yanında ışık sağlaması için mum taşıdığından o gün bir kaza sonucu ilaç dolabını ve evin bir kısmını yakmıştı. Yangının bütün eve yayılmasını hâlâ çalışan birkaç yangın söndürücü engellemişti. Onlar da borularındaki son suyu boşaltmıştı, bir dahaki sefere bu kadar şanslı olamayacaktı.

Bu bahtsız olaydan sonra mumlar yerine farklı ışık kaynakları kullandı. Kendi yaptığı el fenerleri işini görüyordu ama bunları da çalıştırmak için sürekli yanındaki çarkı çevirmek gerekiyordu. İlaç odasındaki yangından sonra uzunca bir süre keşfe gitmedi. Cesaretini topladığı bir gün bulduğu çantalardan birine birkaç bandaj ve ne işe yaradığını bilmediği ilaçları koydu. Kötü bir durumda "hepsini içer düzelirim" gibi acınası bir düşüncesi vardı. Eskisinden daha akıllıyım diye düşünüyordu geçmişi yad ederken.

O gün her zaman kullandığı koridorlardan başka koridorları kullandı. Yolda uzun zaman sonra bir robot görmüştü ama bu robotun eski robotlardan bir farkı kafasının parçalanmış olmasıydı. İlerledikçe daha fazla parçalanmış robot görüyordu. Evin bu taraflarının öbür tarafa göre daha çok hasar gördüğünü fark etti. Yerde işe yarar bir şey var mı diye bakarken o korkunç koku burnuna çarptı. Korkunç kokuyu takiben o dehşet verici görüntüyle karşılaştı. Dev bir kapının önündeki yüzlerce çürümüş insan bedeni ve parçalanmış robotlar. Kokuya daha fazla dayanamayıp o gün yediği bisküvi ve konserve bezelyeyi kustu. Kustuğu sırada el yapımı feneri silindirik yapısı nedeniyle yuvarlandığının sesini duydu. Kendine geldiğinde hâlâ kokudan başı dönüyordu. Karanlıkta eliyle el lambasını yoklarken yanlış bir adım attı. Bir çıtırdı duydu ardından dev bir gürültü ve bütün platform çöktü, aşağı düşerken hissettiği düşme hissi bütün bu olumsuzluğun üstüne kısacık bir süre onu heyecanlandırdı. "Uçabiliyorum!" diye heyecanla bağırdı.- konuşmayalı ne kadar çok zaman olmuştu- Keşke o an gerçekten uçabilseydi ama onun yerine sırt üstü alt kata çarptı kafasını vurmamasını sağlayan şey kocaman çantasıydı. bu yine de birkaç kaburgasının kırılmasından onu koruyamamıştı. Aynı zamanda gözüne de kırık robotlardan birinin bir parçası çarpmıştı. Gözü hiç olmadığı kadar çok acıyordu. Neyse ki eliyle yeri yokladığında el yapımı fenerini buldu ve fark etti ki fener bozuktu. Bir gözü görmüyordu. Sonrasında acı bir şekilde fark etti ki fener sapasağlamdı bozulan şey gözüydü. Okuduğu kitaplardan körlüğün neredeyse hiç tedavisi olmadığını hatırlayarak haykırarak ağlmaya başladı. Siniri biraz yatışınca kafası çalışmaya başladı ve gözü için çantasında bandaj aradı. Çantaya dokunduğunda içindeki ilaçların kırıldığını ve çantayı ıslattığını fark etti. İlaçları çıkartıp kuru kalmayı başaran bandajı gözüne bağladı. Kırılmamış bir şişenin tentürdiyot olduğunu fark etti gözüne tentürdiyotladığı bandajı geri koydu. Bu kadarının gözünün sağlığı açısından yeterli olmayacağının farkındaydı her taraf ölü insan kaynıyordu ve bunlar yarasını daha kötü yapacaktı. Düştüğü katı incelemeye başladığında bunun önceki katın bir kopyası olduğunu fark etti ama ilk katta kapıda B1 yazıyordu bunda ise B0 ayrıca kapının biraz üstünde buranın aslında onun evinin olmadığını belirten bir yazı asılıydı. "TUNUS CYBER ÜSSÜ BLOK B" bunca zaman evi olması zaten çok saçmaydı. İşte şimdi şu anki haline gelmişti yaptığı şeyleri düşündükçe daha güçlü ve daha akıllı olduğuna inanmak istiyordu çünkü zaman değiştirirdi insanı. Gözü ve kaburgaları acırken bir de öksürük başlamıştı, muhtemelen gözü iltihaplanmıştı. Orada duralı tahmini 3 gün olmuştu. Aslında zamanın ne kadar geçtiğini bilmiyordu, kendince zamanı tahmin ediyordu. Açlıktan karnı guruldarken sağlam gözü de kapanmaya başlıyordu. " Demek ölüm buymuş" diye düşünürken hayal sandığı bir şey oldu..

Birisi kapıyı açmaya çalışıyordu ve gittikçe içeri güneş ışığı doluyordu. Hayatının değişeceğinden habersizdi.
Açılan kapının ardından kalın bir ses duydu:"Hey burda kanla kusmuk içinde bir kartopu var. Bir gözü bandajlı diğer gözü ise... Beyaz ve parlıyor bu bir mutant olmalı Sasha ile beraber kampa getiriyoruz. Ayrıca Caesar burası mahvolmuş erzak bulabileceğimizi sanmıyorum denizi geçmemiz gerekebilir. " diye telsizine bildirdi.

White gülümsüyordu güneş çok parlaktı ve tenini gıdıklıyordu..

IVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin