Rezan
Süleyman, parmağıma dün, bana sürpriz yapıp, aldığı çift yüzüklerinden birini taktığı zaman resmen benim içimde bir duygu seli yaşanmış ve eve gidip olduğum yerde tepine tepine kudurmuştum.
Hatta gece boyunca sevinçten uyuyamamıştım...
Onunla ne zorlu yollardan geçmiştik anasını satayım...
Süleymanı biraz süründürmek istesem bile yapamazdım çünkü mesleğimiz oldukça sıkıntılıydı ve her an bir operasyona çıkıp orada başımıza bir şey gelmesi an meselesiydi. Eh, örnek verecek olsaydım da, mayına basmak ya da sıcak çatışmaya girip ölme riskimiz yüksekti.
Bulut, parmağımdaki yüzüğe hipnoz olmuş gibi bakmaya son verip yüzünü garip bir hâle soktuğunda yüzüm anında düşmüştü.
"Tek kelime edersen Ceyhunun yaptığı gibi seninle iletişimi keser ve bir daha konuşmam." Kararlı bir şekilde konuşup yüzüne dikkatli bir biçimde baktığımda kendisini anında toparlamıştı.
"Homofobik değilim bunu o aptal komutan bozuntusuna da söyledim ama yine de olaylar kötü bitti. O yüzük sizin kendi tercihiniz. Süleyman ile sen sevgilisin ben değil o yüzden beni hiçbir şeyiniz bağlamaz, sadece yanımda abuk subuk hareketler yapmayın." Bulut, kollarını birbirine bağlayıp konuştuğu zaman yüzüne bakıp gözlerimi devirmemek için derin bir nefes almıştım. Oldukça fazla sabrım sınanıyordu.
Eh şu aralar sakin olmalıydım çünkü ortalığı fazlasıyla birkaç gündür karıştırmıştım.
Süleyman, kapıyı çalmadan pat diye içeriye girdiğinde hafiften yerimden sıçrasamda korktuğumu belli etmeye pek niyetim yoktu çünkü sevgilim, benimle dalga geçmeyi epey bir seviyordu.
" Rezan'ım, hava buz gibi. Üzerine daha kalın bir şeyler al. Hasta olmanı hiç istemem. " Süleyman, Bulut'u fark etmeden konuşup paytak paytak adımlarla yanıma geldiğinde onun bu üşümüş hali gözüme çok tatlı görünmüştü.
Burnu ve kulakları kızarmış, saçında da minik minik kar taneleri vardı ve saçları dağılmıştı. Bu hali oldukça nefes kesici görünüyordu ve her zaman bu dağılmış, doğal hali saçlarını çok seviyordum.
-Gel bakayım buraya.
Sesim oldukça şefkatli çıkarken Süleyman pıtı pıtı yanıma gelip kollarımın arasına yavaşça girmişti...
Gerçi dışarıdan bakıldığı zaman sanki ben değilde o, beni kollarının arasına almış gibi görünüyordu çünkü benden oldukça fazla uzun boyluydu.
Boy farkımız vardı ama sevimli durduğumuz için sesimi çıkarmıyordum.
Eh ona karşı ukeydim...
"Bak ne kadar üşümüşüm. Sen sakın çıkma dışarı ben senin için de nöbet tutarım." Süleyman, ellerimi ellerine sardığında cidden söylediği gibi üşümüştü çünkü elleri buz gibiydi.
Ellerimi hafifçe kaldırıp dudaklarına yavaşça değdirip öptüğünde içimde karıncalanma hissi doğmuştu.
"Eldiven ve şapka takmazsan olacağı buydu." Sinirle konuştuğumda Süleyman o çok sevdiğim kahkahasını atıp saçlarımı öpmüştü.
Kollarını belime sarıp beni iyice kendisine çekip bastırdığı zaman yavaşça yutkunmuştum.
Onun her şeyini özlesem de sadece daha 'tam' anlamı ile sürünmemişti ama böyle yaparak da kendime de ceza kesmiş oluyordum.
"Oğlum yeter da, ben buradayım." Bulut, elini masaya vurup gıcık bir şekilde konuştuğunda Süleyman benden anında ayrılmıştı.
Bedenimi soğukluk kavrarken ellerimi de bırakmıştı.
"Sen kimsin yarramın başı, yeterince Rezan'dan ayrı kalmışım zaten. Seni takar mıyım ben?" Süleyman, sinirlendiğini belli ederek kaşlarını çattığında Bulut kendisini anında toparlamıştı.
Süleyman hepimizden üst rütbeliydi ve Bulut buraya daha geçen hafta gelmişti, istese bile bir şey yapamazdı.
Bu adamın bir an önce kendisini düzeltmesi lazımdı çünkü ne kadar homofobik değilim dese bile kendisinin hâl ve hareketleri söylediği şeyle ters düşüyordu.
Ya karmadan çok güzel belasını bulacaktı ya da bir erkeğe aşık olup kavuşamayıp sürünecekti...
"Bir şey demedim komutanım, yanlış anladınız." Bulut'un, az önceki gür sesi kısık çıkmaya başladığında istemsizce sırıtmıştım.
"Diyemezsin zaten, sikerim belanı oturursun aşağı." Sevgilimin siniri hâlâ kendiliğini korurken sakin olması adına elini tutup okşamıştım.
Elimin altında mayıştığını belli eden hareketler yapıp tekrar bana sarıldığı zaman içime huzur yeniden doğmuştu.
Bu adamdan bir daha ayrı kalacağımı pek sanmıyordum ve Bulut itine de birini bulmamız gerekiyordu yoksa çok uğraşacaktık...