10

105 10 2
                                    

Saat ilerlerken kampüs içerisinde hareketlilik diniyordu. Ders çıkışı arabalarına yahut otobüs duraklarına yürüyen gençler sonrası, kampüste gezintiye çıkmış birkaç genç ve yurda dönen öğrencilerden başkası kalmamıştı. Aralarından biriyse olağanca heyecanıyla yurt kapısının önünde bekliyordu.

Engellendiği için birkaç gündür konuşmaya fırsat kolladığı çocuğu, arkadaşının yanında yurt binasına doğru seri seri yürür şekilde gördüğünde yutkundu. Doğrusu çocuğa ne söyleceğini hazırlamış değildi. Ancak aralarına sızmış o hiç olmayan samimiyetlerini bozan tatsızlıktan da kurtulmak istiyordu.

Az sonra Alperen'in keskin kahverengi gözleri kendi gözlerini bulduğunda yerinde sabırsızca kıpırdandı. Bitmek üzere olan sigarasının son nefesini çekti yanakları içe göçecek şekilde. Alperen'in yüzünde bir ifade göremedi. Genç adam umursamazca yürüyor, arada yanında konuşan arkadaşına dönüyor anlattıklarına gülümsüyordu. Onu böyle hakkında çıkan dedikodulara rağmen umursamaz davranır gördüğünde bütün bunların kendini korumak için bir kılıf olduğuna inanıyordu. Gözleri yeniden buluştuğunda aralarında pek de bir mesafe kalmamıştı artık.

İzmariti attığında Alperen de yanındaki arkadaşına gülümsemeyi bırakmadan olduğu yerde durdu. Birkaç saniye sonra vedalaştılar ve çocuk farklı yöne doğru yürümeye başladı.

Alperen'in hiç çekinmeyen gözleri yeniden kendininkilere tırmandığında Türker derin bir nefes aldı. Kahverengi gözler üzerinde dolaşmaya başladığından beri saçma bir şekilde eli ayağına dolaşmıştı sanki. Konuya nereden başlayacağını, daha doğrusu ne konuşacağını bilmiyordu. İçinde bulunduğu bu stresli havadan kurtulmak için yeniden elleri ceketinin cebindeki sigara paketi ve çakmağa ulaştı.

"Bana da ver bir tane."

Alperen'in sesini duyduğunda dudağının kenarında ufacık bir gülümseme oluştu. Az sonra karşı karşıya durmuş sessiz sedasız sigaralarını içiyorlar, çevredekileri seyrediyorlardı. Bir süre sonra kısa saçlı çocuk dayanamamış gibi girişti söze.

"Aramız kötü değil Türker."

Alperen zeki bir çocuktu. Diğerinin hislerini anlamış gibi konuşmaya girdiğinde Türker yalnızca onu seyretti. Akşam güneşi buzzcut modelde kesilmiş kumral saçlarına düşüyordu. Açıkta kalan boynu batan güneşin son ışıklarıyla birlikte parlıyordu. Sigara parmaklarına yakışmıyor ama o bir profesyonel gibi içmeyi becerebiliyordu.

"Beni sürekli kontrol etmene gerek yok. Kendine böyle bir misyon yükleyip değerli hissediyorsun belki de. Ama ben üzerinden değerli hissebileceğin biri değilim-"

"Aramız kötü olmasın is-"

"Aramız diye bir şey yok. Düşündüğün kadar yakın da değiliz. Belli ki benim hakkımda hikayeler dinlemişsin ikincil ağızlardan. Ne ben anlattım sana kendimi, ne de sen dürüst şeyler duydun. Ben seni zerre tanımıyorum mesela. Bunun için istediğim gibi konuşabiliyorum seninle. Böylesi daha iyi koçum emin ol."

Tepkisizce başını salladı Türker. Haklıydı. İstemiyorum diyorsa, istemiyordu ona göz kulak olacak birini.

"Duygu mu dedi git bir bak diye?"

Düşüncelere dalmış, sigarasını içerken Alperen'den gelen soru sonrası yutkundu. 'Ben merak ettiğim için geldim' diyemezdi. Çocuğun garipseyeceğini bildiğinden kafasıyla sorulan soruyu onayladı.

"Merak ediyor seni..."

Arkadaşlıkları sonlandığı zaman Duygu gerçekten de başlarda sık sık kötü oluyordu. Lisenin başından beri sıkı fıkı dost olduklarını biliyordu. Türker, Duygu ile sonradan tanışmıştı ve başlarda hoşlandığı kızın etrafında gezinen Alperen'i deli gibi kıskanmıştı. Bir ara adamakıllı dayak atmak bile istediği olmuştu. Ancak sonra, Duygu'yla flört etmeye başladığında genç kız kendisine en yakın arkadaşının gay olduğunu ve endişelenecek bir şeyin olmadığını söylüyordu. Başlarda elbette inanmamıştı Türker. Bir kere sterotipleşmiş bir gay değildi karşısındaki çocuk. Oldukça maskülen takılıyordu, görünüşü de tam olarak feminen değildi. Genelde çatık kaşları, kötü bakışları ile Duygu'nun yanında dolaştığında onun bu hareketleri Duygu'yu sahiplendiği için yaptığını düşünürdü Türker. Ama çocuğun normalde de öyle olduğunu öğrenmesi de içini rahatlatmamıştı.

Bir defasında sıradan bir buluşma gününde Duygu'yu ve birkaç kız arkadaşını kendi çevresindeki erkek arkadaşlarıyla bir pub'a götürmüştü. Saat ilerledikçe Duygu biraz tedirgin olmuş ve Alperen'i de pub'a çağırmıştı. Türker çocuğu pub kapısından içeri girerken gördüğünde ilk başta çok sinirlendi. Kendisinin olduğu ortamda kızın başka bir çocuğun güvenine ihtiyaç duyduğunu görmek Türker'in asabını bozmuştu. Arkadaşları Alperen'in Duygu'yu eve götürmek istediğini öğrenince izin vermemişler, önce kendisini de birazcık içmeye davet etmişlerdi. Başta kabaca kulak asmadı bu davete Alperen ama sonra gözleri Türker'inkilerle kesişmiş, biraz hiddetli bakışlar arkasında bir test edilme ifadesi görmüştü. Bunu görünce sessizce oturmuş ve gecenin ilerleyen bir iki saatinde hem Duygu ile ilgilenmiş hem de sohbete ve içkiye eşlikçi olmuştu.

Türker ise inadına yapar gibi Duygu'ya daha çok yanaşıyor, onu güldürüyor sonra ben burdayım dilediğin kadar kendini kaybedebilirsin nidâları okuyordu. Ancak her seferinde Alperen, Duygu'yu sakince uyarıyor, bu kadar içmesinin sağlıklı olmadığını, bu yaptığını gereksiz ve çocukca bulduğunu hiç çekinmeden söylüyordu.

Kalkmalarına çok az kalmışken Alperen tuvalete gitmek için ayaklanmıştı. Genç adam tuvalet kabininden çıktığında gördü ki en yakın arkadaşının sevgilisi, Türker, duvara yaslanmış onu bekliyor. Sakince ellerini yıkadı, adamın konuşmasını bekledi. Türker orada çocukla alakalı inatla kabul etmediği gerçeği ortaya döktü ve çocuktan gay olup olmadığını kanıtlamasını istedi.

Aralarında dönen boş bakışlar sonrası Alperen ağır ağır yaklaştı Türker'e. O üç saniye Türker'e hâlâ daha üç saat gibi gelirdi. Göz bebekleri irileşmiş, dudaklarında canlı bir gülüş olan, bakışları, hal ve hareketleriyle adeta onunla dalga geçtiğini kanıtlayan Alperen üç saniye sonunda Türker'in dibinde bitmişti. Bundan sonrasına cürreti yoktu Türker'in. Kaçarcasına terk etti tuvaleti.

Belki de o an yalnızca konuşacaklardı, belki de çocuk eğilip arkasından peçete alacaktı, belki de yalnız öyle dikilip göz dağı verecekti. Ama belki olmayan o tek ihtimalin olasılığı Türker'i ürkütmüştü. Ne merakı kalmıştı Alperen'e ne de cesareti. Masaya geri döndüğünde hızla kalkması gerektiğini söyledi. Arkasından rahat rahat gelen Alperen'e bir an bile değdirmeden gözlerini, hızla toparlandı ve oradan adeta kaçtı.

O günden beri pek ilişmediği çocukla alakalı, araları bozulunca Duygu'dan duyduğu şeyler şimdilerde o anıyı yeniden aklına sokuyordu. Çünkü kız eskiden her gününü çocuğu anlatarak geçiriyordu. Başlarda Türker bütün bu anlatılanları, anıları, arkadaşlık hikayelerini ölümüne sıkıcı bulurken sonra sonra çocuğun verdiği tepkiler, söyledikleri, yaşadıkları, yapmış olduklarıyla eğlendiğini ve çocuğun dikkatini çektiğini fark etti.

Kız arkadaşı, Alperen'le araları tamamen bozulduktan sonra ağır ağır bu anlatma huyundan vazgeçiyordu. Duygu arkadaşlıklarını unutmaya başlasa bile Türker bazen kimisi gülünç, kimisi hüzünlü hikayeleri dinlemek istiyordu ve bazı anlar oluyordu ki genç adamı aklından bile çıkaramıyordu. Kampüste göz göze geliyorlar Alperen bir an bile olsun bakışlarını çekmeden bakıyor, Türker ise rahatsızca uzaklara bakıyordu. Şimdilerde araları durgunlaşsa da aynı dersi almaya başladıkları zaman, ikili daha çok görüşür oldular.

Galiba ikisi arasındaki gerilim hattı için Türker'in, Alperen'in gittiği havuza gitmeye başlaması son nokta olmuştu.

kütüphane (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin