Son bardağı da sertçe masaya vurduğumda gözlerimi sıkıca kapattım. Yer ayaklarımın altından çekiliyor gibi hissediyordum. Çok tekila içmiştim, çok shot atmıştım ama hayatımda böyle bir tadın varlığından haberim yoktu. İlk bardağı bitirdiğimde Özgür'le Cenk'in bana sıvı fare zehri içirdiğini bile düşünmüştüm. Yüzümde nasıl bir ifade varsa masadaki herkes bana gülmüştü. Vazgeçmek şöyle dursun daha da teşvik etmişti gülüşleri. Sonrasında ne alkolün boğaz yakan tadını umursadım, ne de Özgür'ün gülen yüzünü. Beni yakan hırs ateşi miydi, fare zehri miydi, emin olamadım.
Önümdeki bardaklara üçüncü kez saymaya çalışıyordum. Sanırım 8 taneydi. Çünkü beşten yediye geçerken aradaki sayı bir gelip bir gittiği için emin olamıyordum. En son vazgeçip kazanını ilan etmesi için Cenk'e döndüm. Bu kadar insanın önünde hile yapamazdı herhalde.
"Kardeşim." diye başladı yüzünde gerçek bir hayret ifadesi vardı. "Grubun yeni Gırlaksızı olarak seni ilan ediyorum." Ufak bir alkış hareketi yaptı. "Ben bu boku bu kadar hızlı içen kimseyi görmedim."
Dudaklarım ben daha mani olamadan kulaklarıma doğru misinalar tarafından çekildi sanki. İstemsizce sırıtıyordum. Bütün suratım uyuşmuştu. Özgür'e baktığımda o da sırıtıyordu ama benim kadar dağılmadığının bir şekilde farkındaydım.
Yeşil gözleri gözlerime tutundu. Kızarmayacacaktım. 22 yaşındasın dedim. Bir Alfa gülümseyerek sana bakıyor diye kızarmanın alemi yok. Gözleri parlıyordu sanki. Harika, yanıyordum. Yanaklarım, dudaklarım. Kıpkırmızıydım.
Yine de sıvı cesareti tam 8 kez kafaya dikmenin verdiği haklı özgüvenle aramızdaki masayı önemsemeden ona doğru eğildim. Boy farkı yüzünden gözlerine bakmak için kafamı kaldırmam gerekiyor olsa da şu an hiçbir şey zaferime gölge düşürmezdi. İşaret parmağımla kaslı göğsünü dürttüm.
"Kazandım." Allah'ım başım dönüyordu, düşmemek işin ağırlığımı biraz daha masaya bıraktım. "Yendim seni."
Gülümsemesi hiç bozulmadı, üzülmedi ya da sinirlenmedi. Göğsündeki parmağıma kısa bir bakış atıp bana doğru eğildi. Baş parmağının cayır cayır yanan elmacık kemiğimin üzerinde sürtündüğünü hissettim. "Evet." dedi. "Yendin beni."
Bilincime tekrar kavuştuğumda salanan bir arabanın içindeydim. Arka üçlü koltukta Özgür ve Berk'in ortasında oturuyordum. Özgür kısık sesle arabayı süren Cüneyt Abi'yle konuşuyordu. Berk kafasını cama yapıştırmış dışarıyı izliyordu. Berk'in önündeki tekli koltukta oturan sarı kafanın da ikizi Buse olduğunu düşündüm. Sanırım o uyuyordu. Dört tarafı sarılarla çevrili Mert parçasına Kara denir diye dedim kendi kendime. Bu cümlede bir hata vardı ama henüz üzerinde düşünemeden "Cüneyt Abi!" diye farkındalıkla bağırdım.
Sesim onlar için o kadar beklenmedikti ki Buse hariç hepsi yerinden sıçradı, koskoca Cüneyt Abi bile.
"Efendim Abim?" dedi hiç aklı çıkmamış gibi serinkanlılıkla. Özgür de gözlerini dikmiş bana bakıyordu.
"Senin burada ne işin var? Yoksa korsan taksicilik mi yapıyorsun abi?" Berk yanımda gür bir sesle kahkaha atarken Özgür yine hafifçe gülümsüyordu. Aman aman, gülmesin zaten. Yakıyor mu, pişiriyor mu, antin kuntin yan etkileri var o gülümsemenin.
"Yok Abim, bizim çocukları almaya gelmiştim. Özgür sizi de bırakmamı rica etti. Bu akşamlık bendensiniz yani." Ay doğru, bu ikizlerin abisiydi öz mü öz abisiydi Cüneyt Abi. Adamın farklı bir yakışıklılığı vardı. O yüzden Özgür'ün klanından olduğunu unutuyordum sürekli. Bendensiniz dedikten sonra ayndan şakacı bir şekilde göz kırptığını görünce dayanamadım ve çıkardım ağzımdaki baklayı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akşam Sefaları
DragosteÖzgür: Her karşılaştığımızda selamlaşıp sohbet edecek samimiyette miyiz sence? Mert: Bu ay sonu nişanlanıyoruz farkındaysan. Texting-Düzyazı. Anlaşmalı evlilik, nefretlik kapışma, omega kokusu, alfa sesi, güzelin miyim gerçekten, sever misin beklers...