İşte olmamam gereken yerdeyim. Seul'de.
Yarın perşembeydi. Hemen okula başlayacak olmak beni daha da hazırlıksızlaştırmıştı. Taşınacağım için psikoloğuma erken veda etmiştim. Zaten bir etkisi olmamıştı bana. Annem ise burada yeni bir tane ayarlamıştı.
Düzeleceğime dair büyük umutları vardı annemin. Onun umudunu kırmamak için yine bir psikoloğa artık anlatmaktan ezberlediğim seneryoları anlatacaktım. Çünkü gerçekler bende saklıydı.
Bedenimdeki izler ruhuma saplanmıştı.
"Bebeğim neden şehri gezmiyorsun? Seul'e ilk defa geldiğini biliyorum ama annen burada büyüdü biliyorsun. Çok güzeldir Seul. Hem daha hızlı alışırsın. Mavi bisikletini de getirdik buraya. İlk onu getirdim hatta. Yeterki rahatça gezebil." dedi annem.
Başımı olumsuz anlamda salladım. "Daha buraları bisikletle uzaklaşacak kadar bilmiyorum. Ya kaybolursam?" dedim. Annem "Gezmeden öğrenemezsin." diye cevap verdi. "Yürüyerek gezerim." dedim. Annem ikna olmuştu ve kabul ettiğim için mutlulukla içten bir gülümseme sunmuştu bana.
Dün beni düzenlerken yorgunluktan bitiren ama sonucunda düzenli ve temiz olan odama girdim. Çalışma masamdan kameramı aldım. Filmini taktım.
Sevdiğim, beğendiğim her şeyin fotoğrarını çekerdim. Fotoğraf çekmek benim sustuğum cümleleri görselle anlatıyor gibiydi.
13 Aralık 2020
"Bilmiyorum!" dedi bayan Han ağlamaklı bir sesle. "O günden sonra ağzını bile açmadı. Asla konuşmuyor. Ne yapacağım ben doktor bey? Ya kendine zarar verirse!" dedi. Bir anne o an evladı için ne kadar korkabilirse o kadar korkuyla atıyordu kalbi.
Oğlu konuşmuyordu. Ses çıkarmıyordu. Bir süre karşı tarafı dinledi. Tabiki Jisung'un da onu dinlediğinden habersizce. "Hiçbir şey yapmıyor sadece boş boş tavana bakıyor. Yemeklerini bile doğru düzgün yemiyor. Yediklerini kusuyor." dedi. Oğlu yaşayan bir ölü olmuştu.
"Ama son zamanlarda eski bir fotoğraf makinesine bakıyor. Dokunmadı ama gözü hep onda. Bir kaç gün önce makineyi aldığımda içinde yeni fotoğraflar vardı. Evet. Evet biliyorum içindeki fotoğrafları. Eşim vefat etmeden önce gezindi. Şehirlerdeki manzaraların fotoğraflarını çekerdi. Ama geçen gün cama konmuş bir güvercin fotoğrafı eklenmişti. Neler yaptığını makineden anlamak mı? Evet sanırım. Evet haklısınız bu da bir gelişme." diye annesi arada karşı tarafı dinliyor, cevap veriyordu. Jisung kapıya yasladığı sırtı ve kafasıyla dizlerini kendine çekmiş yerde oturuyordu. Kulağı annesindeydi.
"Konuşsam da beni duymuyor kimse." diye mırıldandı. "Ben de sonsuza dek susmayı istiyorum." diye devam etti.
Ama sonsuza dek susmadı çünkü hayatına Felix girmişti.
Aklıma gelen anılarla oflayıp makinemi aldım. "Eskileri düşünmek yok Jisung. Onlar anılara sıkışmış bir anımsama." diyerek yatıştırdım kendimi.
Evet, makine eskiden babamındı. Anılarını korumak adına annem içindeki filmi çıkarmayı teklif etsem de ben konuşmaya başlayınca bana yeni bir kamera almıştı. "Hayatımda çok değerli iki erkek var Jisung. İkisi de bu makinelere anılarını saklamayı seviyor. Kim bilir belki baban yıldızlardan bizi çekiyordur. Bu yüzden yıldızlara gülümsemeliyiz." dedi ve kafasını gökyüzüne çevirip poz verir gibi gülümsemişti. Ben de o zamandan beri buna inanıyordum.
Babam benim fotoğrafımı çekiyordu. Geceleri her yıldızlara gülümsediğimde, gündüzleri her şimşek çaktığında. Bazen ona hazırlıksız çektiği için kızıyordum. Sonra tekrardan gülümsüyor ve 7ye kadar sayıyordum. Yine şimşek çakıyordu. Hiç çakmamazlık etmemişti. Gökyüzü iletişimimizi sağlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Frapan//Minsung
FanfictionKasabaya yeni taşınan asosyal çocuk Han Jisung Okulu tanıtmak için görevlendieilen müdürün oğlu Lee Minho