Öncelikle şunu belirtmek istiyorum, bu bütün yazdığım Dramione hikayelerinden farklı olarak daha gerçekçi bir hikaye olacak. Size kavuşan ve "aşık" bir Dramione çifti sözü vermiyorum. Biraz daha buruk, içinde bir şeyler kalmış ama kendi hayatlarını kurmuş Draco ve Hermione okuyacağız. Hayatlarının süregelişleri ve belli başları görüşler nedeniyle birbirlerinden uzak yaşayan, düşüncelerinde boğulan iki orta yaşlı insanı yazdım. Biri bana "Dramione sence 'gerçekten' nasıl olabilirdi?" diye sorsa, ona verecek olduğum cevabımı döktüm burada. Umarım bundan da zevk alırsınız. Tam bir Dramione hikayesinden ziyade, bir Post War hikayesinde Dramione'nin küçük işlenişleri olacak.
Bu sefer bir AU yazmak yerine evrenin devamını yazmak istedim. "Cursed Child"ı maalesef yıllar önce okudum ve çok beğenmediğim, cannon olarak sayılmasına çok kızdığım bu kitaptaki hiçbir şey olmamış gibi, 7. kitabın sonrasından yazacağım. Orada okuduğunuz şeylerle tezatlık görürseniz "neden böyle?" diye sormamanız adına açıklamamı yapmak istedim. Hermione şu anda Sihir Bakanı olarak görünüyor ama öncesinde nerede çalışıyormuş buna dair bir bilgiye ulaşamadım. O yüzden bakan olmadan önce seherbazmış gibi yazacağım. Kitapları okuyalı çok uzun zaman olduğu için bazı konularda da tezatlık ya da değişiklik görürseniz şaşırmayın lütfen, elimden geldiğince araştırma yapıp hatırlamaya çalışarak yazdım ama pek tabii bazı şeyler ters düşmüş olabilir. Daha fazla uzatmayayım, hepinizi öpüyor ve iyi okumalar diliyorum.
-
Yıl 2018: Hermione'nin Sihir Bakanı olmasına az kalmıştır, Ron'la evlilikle sallantıdadır. Harry, Seherbazlık Büro'sunun başındadır. Ron hem seherbaz olarak çalışmakta hem de Weasley Şaka Dükkanı'nın mâli işlerine bakmaktadır. Draco, iksir yapımcısıdır. Neville, Hogwarts'ta Bitkibilim dersinin sorumlusu ve Gryffindor binasının başıdır. Luna büyüzoologtur. Ginny profesyonel bir quidditch oyuncusudur. Yıllar sonra küçük bir yemekle bu insanları bir araya toplayıp sohbeti amaçlayan ise, Draco Malfoy'dur. 38-40 yaşlarındalar.
-
"Çok şık görünüyorsun." Odaya giren Astoria, küçük bir gülümsemeyle eşine bakıyordu. Draco oldukça gergindi. Aynadan gözleri buluştu.
"Bu yemek fikri iyi bir fikir miydi?" diye sordu üzerindeki ceketi bir kez daha düzeltirken. Karısının gülümsemesi biraz daha genişledi. Kendisine yaklaştıktan sonra kafasını kolunun dış tarafına yaslayıp bir eliyle ceketinin düğmeleriyle oynadı.
"Evet, Draco, iyi bir fikirdi." diye kocasını rahatlatmaya çalıştı. "Bu insanlarla çok karmaşık ve gergin bir ilişkin olduğunu biliyorum. Bununla ilgili bir adım onlardan beklemek yerine senin yapman gerçekten çok özel."
Astoria ile ilişkileri çok da aşka dayalı değildi. Her ne kadar safkanlık ve benzeri terimlerin kendisi için çok bir önemi kalmamış olsa da, ailesi hâlâ bazı konularda katıydı. Kendisini cezalandıracak ya da kendisini dışlayacak değillerdi ancak beklenen ve yapılması umulan şeyler vardı. Yıllar önce Greengrass ailesi ile konuşulan ve sözlü bir anlaşma yapılan evlilikleri de böyle bir şeydi. Draco bu duruma içerlenmeyi çok uzun zaman önce bırakmıştı. Pansy, Blaise ve diğer bütün arkadaşları sevgiye dayalı bir evlilik yaparken kendisininkinin öyle olmaması canını vakti zamanında çok sıkmıştı. Ama buna da alışmıştı. Hayatındaki çoğu şeye alıştığı gibi, evliliğine de alışmış ve bunu bir düzene oturtup aşk olmasa da değer ve güven çerçevesinde yürütmek için çabalıyordu.
"Ya gelmezlerse?" Bir çocuk gibi hissediyordu. Savaştan sonra birkaç cümleden fazla konuşmadığı bu insanlara karşı içinde kalan bir özür vardı. Üstüne üstlük, üzerinden çok zaman geçmiş olmasına rağmen paylaştıkları arkadaşlığın, sevginin ve güvenin ne kadar gerçek olduğunu düşünüp imrendiğini hatırlıyordu. Dün gibiydi. Yemeklere beraber katıldıklarında yüzlerindeki o gülümseme, savaş zamanlarında bile bir şekilde birlikte kalabilmenin yolunu bulmaları ve asla birbirlerini yarı yolda bırakmamaları... Draco Malfoy için evine davet etmiş olduğu bu insanlar ancak peri masallarında yaşanabilecek bir hayatı yaşıyorlardı. Birbirlerini gerçekten birbirleri oldukları için seviyor, oldukları gibi birbirlerini kabul ediyorlardı. Hatta o oldukları kişilikleri yüzünden seviliyorlardı! Draco, büyücedünyanın bunca değişiminden sonra bile hâlâ kendisi için değil, Malfoy soyadı için önde olduğunu hissediyordu. Safkanlığın bir önemi olmadığını zor yoldan, oldukça sarsıcı bir şekilde öğrenmişti.