Bombayı patlattım sonunda
Boşluğa karşı Hyunjin'in adını söyleyip durmanın onu çağırmak için yeterli olmadığını fark eden Seungmin ne yapması gerektiğini düşünürken gözleri masadaki çakmağa takıldı. "Goblin de değil ki ateşi üfleyip söndürdüğümde gelsin." Yine de bir umutla uzanıp çakmağı almış, ucunu ateşleyip üfleyerek söndürmüştü bir kaç kere. "Gel artık..."
"Sana ölüm meleği olduğumu söylemiştim, goblin değil."
Arkasından gelen sesle heyecanla oraya döndü Seungmin. "Geldin işte! Yarım saattir sana ulaşmaya çalışıyorum."
Chan hâlâ karakolda olduğu için ikisi onun evinde yalnızlardı. Rahat tavrını sürdürerek ölü ruhun karşısındaki koltuğa oturdu Hyunjin. Siyah saçları yine özenle yapılmış, fit vücuduna tam oturan siyah bir takım giyiyordu. "Ne istiyorsun?"
Seungmin "Bu kadar kaba olma, kalbim kırılıyor." diye söylendiğinde Hyunjin'in mimik oynamayan yüzünü fark etti ve hafifçe öksürerek ciddileşti. "Geçen sefer öyle çıkıştığım için özür dilerim. Senin de elinden bir şey gelmediğini anlıyorum."
Gencin gözlerine bakarak belli bir alayla güldü Hyunjin. "Biraz geç anlamışsın sanki." Ardından kolundaki saate baktı ve bacak bacak üstüne attı. "Acil bir şeye benziyor, çabuk söyle. Benim de işim var."
Yine birden ortadan kaybolmasını istemediği için aceleci bir tavırla öne doğru eğilerek ona biraz daha yaklaştı Seungmin. "Birinin önceki hayatını hatırlaması mümkün mü?"
Başını olumlu anlamda salladı ölüm meleği. "Nadir olsa da mümkün. Senin hatırlaman ise çok daha mümkün, dünyadan göçmek için sadece dokuz günün kaldı ne de olsa."
Düşüncelerinin bir nevi doğrulanmasıyla kaşlarını çattı ölü ruh. O görüntüler önceki hayatından kesitlerse Minho'nun ilk gördüğü andan beri neden o kadar tanıdık geldiği anlaşılıyordu. "Peki önceki hayatımda yakın olduğum herkes ile bu hayatımda da karşılaştım mı?"
Yüzünde oluşan küçük tebessümü engelleyemedi Hyunjin. "Karşılaştın." diye mırıldandı. "Zamanı geldiğinde herkesi, her şeyi hatırlayacaksın."
"Seni de hatırlıyorum."
İşte bu ölüm meleği için son derece beklenmedikti. Yüz hatları birden gerildi, soğukkanlılık yavaş yavaş bedenini terk etti. "Beni... Hatırlıyor musun?"
"Kedi köpek gibisiniz resmen. Niye sürekli tartışıyorsunuz Minho ile?" Bu sefer sadece sesler değil, görüntüler de belirmişti zihninde. Minho ve Seungmin'in ortasında oturan Jeongin önlerindeki göle eğilerek birbirlerine su atmaya çalışan ikiliye bıkkınlıkla bakıyor, kendi kendine söyleniyordu.
Arkalarından biri daha yaklaştı o sırada. Hanbokunun uzun kolunu Seungmin'in yüzüne siper etti, Minho'nun ona daha fazla su atmasını engelledi. "Hava soğuk, hasta edeceksin Min'imi."
"Bana Min'im dedin."
Seungmin'in sesindeki sorgular ifade Hyunjin'i bir süre düşündürdü, gerçekten ona her şeyi anlatmalı mıydı bilmiyordu. "Çünkü çok yakındık." dedi eskileri hatırlamanın verdiği nahoş ifadeyle. "Sen, ben, Jeongin ve Minho genelde beraber takılırdık."
Ölü ruhun merak ettiği onlarca şey vardı ancak şu an biri çok daha ağır basıyordu. "Peki sen..." Biraz duraksadı, bunu nasıl sorması gerektiğini bilmiyordu. "Sen nasıl, neden..?"
Hyunjin "Reenkarne olmak istemedim ve bana sunulan seçeneği kabul ettim." diye açıklamaya başlayarak onu soru sorma zahmetinden kurtardı. "Nedenini söylemeyeceğim ama daha çok şey hatırladıkça beni anlayacaksın. Artık gitmem gerekiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Born To Die || ChanMin
أدب الهواةTanrı, acımasızca öldürülen Kim Seungmin'e katilini bulması ve ondan intikam alması için bir şans verir. ........ "Çünkü sen ölmeye doğdun." ........ Yan ship: Jeongho