Kafamdaki sesler gittikçe artıyor kılıçların bir birine vurma sesine karışan ölüm çığlıkları insanın kanını dondurmaya yetiyor. kafamı kaldırdığımda gördüğüm tek şey ölüm bir biri ardına devrilen askerler ve ölü askerlerden oluşan yığınlar. gök kızılı etrafı sarıyor nefes alamıyorum sanki bir el boğazımı sıkıyormuş gibi insanların yüzünde gördüğüm ümitsizliğe rağmen savaşmalıyım bunu yapmak zorundayım bunu onun için yapmak zorundayım. kafamdaki sesler artmaya devam ediyor sesler doruk noktasına ulaştığında bir anda kesiliyor ve o melodik kıkırtı duyuluyor arkamı döndüğümde o bembeyaz elbisesi ve masumane ifadesiyle bir meleğe benziyor. Kıkırtısı kesildiği anda etraf birden kararıyor nefesim daha fazla kesilmeye başlıyor kafamdaki sesler bir uğultu halinde tizleşip çoğalmaya başlıyor boğuluyorum mecazi değil ama sanırım. Bir anda gözlerimi açtım suyun altındaydım ellerimi küvetin yanlarına koydum ve kendimi yukarı çektim. Sudan çıkınca derin derin ne fes aldım ölecekmiş gibi hissederdim tabi ölü olmasaydım yani şimdi ölüde sayılmam sonuçta araftayım yada kabul öldüm. bu günde hayatı sorguladığıma göre artık sudan çıkmalıyım beyaz küvetin kenarlarından destek alarak yavaşça sudan çıktım kenarda asılı olan siyah bornozu aldım ve üstüme geçirdim gri fayansların üstünden ilerleyip yine siyahın hakim olduğu odama girdim ve kendimi yine siyah nevresimlerle kaplı olan yatağın üstüne attım kendimi acaba bu gün ney yapsam içindeki tüm kitapları okuduğum kütüphanemi baştan alfabetik sıraya göre düzeltip tekrar içindeki kitaplarımı okusam yoksa artık arık var olan tüm mana antırevmanlarına yeniden mi başlasam yada her köşesini bildiğim bahçeye yeniden mi göz atsam yapacak başka hiç bir şey yok sahi ben ne zamandan beri kendim harici biriyle konuştum üç yüzyıl yada belki de altı yüzyıl boyuna kimseyle konuşmadım buraya sıkışıp kaldığım günden beri bu düşünceler beynimi kemirirken . Derin bir nefes aldım yataktan kalktım meşe ağacından yapılmış dolaba ilerledim ve kapağını açıp içinden koyu yeşil siyah işlemeli bir elbise alıp giydim yandaki aynadan kendime baktım bir değişiklik yok her zaman aynı hala ıslak olan saçlarıma dokundum ve yandaki aynalı masaya oturdum öce havluyla saçlarımı kuruttum ardından gümüş saç tarağıyla saçlarımı taramaya başladım. gözüm boynumdaki madalyona takıldı yeşil bir taşın üstüne çizilmiş siyah bir ejderha motifi oldukça görkemli bir madalyon tarağı masanın üstüne bıraktım ve elim madalyona gitti bu madalyon annemin bana ilk hediyesiydi bunu bana verdiği günden beri boynumdan hiç çıkarmamıştım sahi acaba neden hiç çıkarmadım kurumuş olan saçlarımı öne aldım ve madalyonu boynumdan çıkardım üstümden bir yük kalkmış gibi hissettim madalyonu masanın üstüne koydum. saçlarımla ilgilenmeye devam ettim işim bitince yerimden kalktım son kez aynada kendimi kontrol ettim ve odadan çıktım aynı kırmızı halı aynı beyaz duvar aynı tablolar derken merdivenlere ulaştım ve aşağı indim büyük kapıdan dışarı çıktım hava kararmak üzereydi etraf turuncuya bürünmüştü ve evet her zaman gördüğüm bahçe patikadan ilerleyip büyük çınar ağacının yanına geldim ilk gün büyük hevesle yaptığım salıncağa oturdum ve artık ezbere bildiğim manzarayı izlemeye başladım. insan her gün yaptığı şeyleri yaptıkça bunalıyor bir reddede her şeyi bitirmek bide üstüne yalnızlık eklenince kafayı yiyecek duruma geliyor eskiden yaptığım şeyleri düşünüyorum acaba hangisini değiştirseydim bu duruma hiç düşmezdim diye düşünürken gittikçe kafayı yiyorum aslında doğruyu söylemek gerekirse çoktan kafayı yedim bence . Sallandığım salıncağı durdurdum bunları düşünüp kendimi daha fazla zarara sokacağıma gidip uyusam daha iyi olur zaten epey bir vakit geçirdim düşünerek daha fazla düşünmek istemiyorum. Salıncaktan indim geldiğim yoldan odama geri döndüm dolabıma ilerleyip içinden beyaz düz bir gecelik çıkardım sütümdeki elbiseyi çıkartıp banyoya attım ve beyaz düz geceliği üstüme geçirdim pencereden dışarı baktığımda hava kararmıştı yıldızlar net bir şekilde oraya çıkmaya başlamıştı. Odanın diğer tarafındaki camlı dolaptan bir şarap şişesi ve bir kadeh alıp balkona çıktım şişedeki şarabı kadehe doldurdum ve şişeyi terasın ortasındaki masaya bıraktım elimdeki kadehle yavaşça manzaraya doğru yaklaştım ellerimi korkuluğa koydum kendimi destekledim ve korkuluğun üstüne oturdum ayaklarımı sarkıttım şarabı kenara koydum ve ne zamandır burada olduğumu düşündüm beş yüz yıl yada yedi yüz mü ne kadar düşünmek istemesem de elimden bir şey gelmiyor. yanımdaki kadehi elime aldım bir yudum içtim artık o da bana etki etmiyordu beni mayıştırıp düşüncelerimden uzaklaştıracağını düşündüğüm tek şeyin bile bir etkisi yok kadehi balkon dan aşağı attım burada olmaktan nefret ediyorum kendimi buradan atsam bile ölmem . kafamı kaldırıp aya batım buradaki her şeyi kendi iç manamla yapmıştım ama kendi ellerimle yaptığım bu şeyler artık midemi bulandırıyor. buradan kurtulmaya dahil tüm umutlarım yavaşça tükeniyor açıkça cehennemi buraya tercih ederim lütfen tanrım artık bu işkencem bitsin. EVE GİTMEK İSTİYORUM.
YOU ARE READING
Hançer
FantasyGüven oldukça basit görünen bir kelime: - Çünkü sen güvenmiyorsun ve bende güvenilmezim