"İblis prens burada ne yapıyorsunuz" bıkkınlıkla bir nefes çektim " prens Derek neden bana iblis prens yerine prens Seth demiyorsunuz" gözlerini iğrenircesine bana dikti "size prens ifadesini kullandığıma bile şükretmelisiniz" bu dediğine kahkaha attım etraftaki bir kaç göz bizi buldu "prens Derek çok komiksiniz durun bende şakanıza bir şakayla karşılık vereyim sizde şükretmelisiniz ki şuan kafanız bedeninizin üstünde". gülen yüzü soldu "beni tehdit mi? ediyorsunuz " derin bir nefes çektim aptal insanlar "hayır tabi ki siz bana yaptığınız şakanın bir benzeri eğer bu şakanın gerçek olmamasını istiyorsanız ikileyin" . Yüzü tamamen bozuldu sonuçta tüm soyluların önünde aşağılanmıştı hem de benim tarafımdan cehennemin prensi tarafından şimdi çekip gitmesi gerek ikimizde prens olsak da benim krallığım daha üstün tamda düşündüğüm gibi oldu arkasına bile bakmadan kaçtı. artık salondaki nerdeyse herkes bu tarafa bakıyor iğrenç sürüngenler "umarım herkes balonun tadını çıkarı" herkes önüne döndü en azından uyarımı anlayacak beyinleri var. üstümdeki ilgiden sıkılıp yavaşça kuytu bir koridora girdim merdivenlerden çıkıp üst kata ulaştım ne güzel bir koridor daha etrafıma batığımda bir sürü tablo ve iğrenç duvar kağıtlarından başka bir şey görmedim büyük zevksizlik her neyse biraz daha ilerleyince küçük bir terasa ulaştım sonunda biraz hava ellerimi korkuluklara yaslayıp derin bir nefes aldım alabildiğim kadarıyla tabi ki bu sefer elim siyah üstünde altın işlemeli olan kravatıma gitti tek seferde boynumdan çıkardım ve cebime sıkıştırdım ardın elim siyah gömleğimin altın düğmelerine gitti bir kaç tanesini açtım. Tekrar derin bir nefes aldım bu aptal nezaket oyununu oynamaktan bıktım bu kertenkelelere değmez bunları düşünmek bile beni sinirlendiriyor. ellerimi korkuluklardan çektim ve yandaki duvara yaslandım sürekli ayakta kalmaktan yorulmuştum dikleşmek için korkuluğun üstündeki mumluktan destek almak istedim ama bir anda mumluk geriye doğu yattı ve arkamdaki duvar açılıp içeri doğru sırt üstü düşmemi sağladı siktir koca bir siktir bi tek benim başıma gelirdi zaten önümdeki duvar kapandı. ellerimden destek alıp ayağa kalktım arkamı dönüp nerde olduğuma baktım sadece bir merdiven vardı merakıma yenik düşüp yavaşça merdivenlerden çıkmaya başladım duvarlarda çiçek kabartmaları vardı dikkatli baktığımda bu çiçeğin lavinia çiçeği olduğunu fark ettim ölümün çiçeği güç ve güzellin simgesi oldukça iyi bir seçim kabartmalar merdivenin sonuna kadar devam ediyordu kabının iki yanında mumlar vardı etrafa ışık saçıyorlardı elimi tahta kapının demir kulplarına doğru götürdüm ama ben daha kulpu tutmadan kapı kendiliğinden açıldı sanki birinin gelmesini bekliyormuş gibi içeri girdim daha karanlık bir oda aman ne güzel temkinlice bir adım attım bir anda etrafımdaki mumlar odayı aydınlattı odanın içinde bir yatak bir dolap birde masa vardı dolap ve yatağın üstü beyaz bir çarşafla kaplıydı aynalı masaya doğru ilerledim üstü tozdan geçilmiyordu aynanın kenarlarında yine lavinia çiçekli işlemeler vardı daha dikkatli bakınca masanın üstünde tozla kaplanmış başka bir şey olduğunu gördüm ve elime aldım ütündeki tozu ceketimin mendiliyle sildim bir madalyon yeşil bir taştandı büyük ihtimalle zümrütten ayrıca üstünde siyak bir ejder motifi vardı. Oldukça tanıdık geliyor ama nerde gördüğümü hatırlamıyorum bir anda merdivenin oradan alkış sesleri gelmeye başladı sanırım müstakbel gelin baloya sonunda teşrif etmiş madalyonu masaya geri koyup hızlıca geldiğim yoldan geri döndüm kimse yokluğumu umursamamıştı ne güzel sırtımı salondaki büyük sütuna yasladım ve izlemeye başladım. En nefret ettiği krallığın en gıcık prensesi nişanlanıyor ne tatlı gözlerimi çok dikmiş olmalıyım ki kafasını çevirip bana baktı bu büyük altın sarısı süslerle dolu salonda yine altın sarısı kırmızı işlemeli bir elbise giyerek zevksizliğini gözler önüne seriyor eline yine altın sarısı olan saçlarına attı ve düzelti ardında samimiyetsiz bir gülümseme sundu aynı şekilde karşılık verdim bana bakmayı kesti ve müstakbel nişanlısına elini prens Arthura uzattı yüzüğü takması için bir birlerine yakışıyorlardı tabi Arthur ölen ablasının nişanlısı olmasa yani tam bir rezalet ve gurursuzluk simgesi bir nişan bazen merak ediyorum ölen ablasının nişanlısıyla olabilecek kadar kafayı ne zaman yedi şayet ben cehennemin deli prensi bile daha bu seviyeye ulaşamadım. Birbirlerine yemin sözlerini söylerken artık buna dayanamadım benim mükemmel kulaklarım ve gözlerim bu iğrenç görüntüye daha fazla dayanamaz . hızlıca çıkışa yöneldim ta ki hizmetçilerin sözlerini duyana kadar kıvırcık saçlı olan düz saçlı olana " artık bu krallığa hizmet etmek istemiyorum baksana merhum veliaht prensesin ölümünü umursamıyorlar bile prenses bizim için kendini feda etmesine rağmen prenses bunu haketmiyordu " düz saçlı olan " haklısın baksana üstelik küçük kız kardeşi nişanlısıyla evleniyor ne yazık prensesin cenazesine bu kadar hazırlık yapılmamıştı sonuçta o bir kahramandı" bir anda kahya belirdi "konuşmayı kesip işlerinizin başına dönün " ardından yine işerini yapmaya devam ettiler. bende salonu terk ettim bende merhum prenses harici bir kaç şey biliyordum babam şuan bu krallıktan ne kadar nefret etse de merhum prensesten hep övgüyle bahseder iyi bir veliaht iyi bir genç komutan iyi bir yoldaş ve iyi bir insan babamın iyi dediği tek insan onunla hiç tanışmamıştım ama yaşasaydı tanışmak isterdim. "Prens Seth ne düşünüyorsunuz " bir anda seslenmesiyle irkildim " önemli bir şey değil Alvin at arabasını hazırla bir an önce cehennem kapısına gidelim insan dünyası alkolleri harici beni cezbetmiyor" gülü ve ardından " araba zaten hazır sadece binin" hızlıca arabaya bindim cebimdeki kravat ağırlık yapıyordu resmen alimi cebime atıp kravatı cebimden çıkardım onunla birlikte cebimden bir şey düştü eğilip aldım bu o madalyondu am ben onu orada bırakmıştım madalyonu ha bi bu eksikti zaten bakalım başıma ne haltlar açıcaksın.
YOU ARE READING
Hançer
FantasyGüven oldukça basit görünen bir kelime: - Çünkü sen güvenmiyorsun ve bende güvenilmezim