Mavi Ateş

25 2 1
                                    

1.BÖLÜM

Kan. Kan. Daha çok kan. Kanların içinde gencecik bir kızın bedeni.

Gördüklerini idrak edemezcesine donup kaldı Zemheri. Koca binanın tepesinden daha az önce düşmüş kızın bedeni hemen önünde yatıyordu. Üzerindeki kanların ardından altın gibi parlıyordu saçları. Gözleri kapalı olsa da yüzünde insanın içini acıtan bir ifade vardı. Yaşıyor olabilir miydi?

Saniyeler içinde etrafta bir sürü insan toplanmıştı. Ancak kızcağızın halini görenler yanına gitmeye cesaret edemiyordu. Üzerindeki şoku atlatan Zemheri ise hemen ambulansı aradı. Bir yandan nabzına bakmak için yanına eğildi. Atıyor! Ama pek de güçlü değil, dedi içinden. O anda tam olarak ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Ancak sağlık ekipleri hızlıca vardığından kızı hastaneye yetiştirmişlerdi. Orada onu tanıyan biri olmadığını düşündüğünden Zemheri de kızla beraber hastaneye gitti. Kan grubu, adı sanı hiç bir şeyi bilinmiyordu gencin. Ta ki cebinde bulunan okul kartı görünene kadar. "Ceylan Yaman"

Bu nasıl tesadüf böyle, dedi Zemheri. Benimle aynı okuldanmış...

Ambulans hastaneye vardığında kızı hızlıca içeri aldılar. Zemheri ise hastane koridorlarında nöbete başlayacaktı ki, orada Ceylan'ı bekleyen bir sürü kişi olduğunu gördü. Orta yaşlarda bir adam-babası herhalde- diye düşündü Zemheri. Kadın annesi, orada sinirli sinirli bana bakan gençler de abileri herhalde.. Bi dakika ne siniri?

Kız ailenin olduğu yere iyice yakınlaştı ve başını eğdi. "Çok geçmiş ol-" konuşması Ceylan'ın babası olduğunu düşündüğü adamın konuşmasıyla bölündü. "Allah senden razı olsun kızım. Hemen aramışsın ambulansı. Kızımın yanındaki o insan müsveddeleri kılını kıpırdatmazken sen gittin ona." "Baba," dedi aralarındaki en büyük görünümlü genç.
"kızın kardeşime bir şey yapmadığı ne malum. Ayrıca kardeşim orada can çekişirken tanımadığımız velede teşekkür etmeye ne gerek var!"

"Kes senini Demirkan!" diye bağırdı gözleri kan çanağına dönmüş kadın. Yeşim'di Ceylan'ın annesinin ismi. Yumuşak ve güler yüzlü bir fıtratı olsa da yeri geldiğinde yumruğunu masaya vurmaktan asla çekinmezdi.

İnsanın ailesi olması ne güzel, dedi Zemheri içinden. Valla şuan abilerinin bana suçluymuşum gibi bakması da hiç önemli değil. Azıcık utanmam olmasa kızın yerine geçmeyi seve seve kabul ederdim. Hemen ardından utandı söylediklerinden. Hastanede yatan bu gencecik kız, kendi isteğiyle atlayacak kadar kötü bir hayat yaşamış olabilirdi. Dahası kızın yaşayıp yaşamayacağı bile muammaydı.

Kısa süre sonra bir hemşire kana ihtiyaçları olduğunu söylediğinde tüm aile gönüllü oldu. Fakat... Hiç birinin kanı Ceylan'a uymuyordu. Gerginlik kat be kat artmışken sessiz koridordan ağır adım sesleri yankılandı.
Zemheri, sesin geldiği yöne doğru bakışlarını çevirdiğinde ateş mavisi gözlerle kesişti gözleri. O bakışları her gördüğünde hissettiği korkunun yanına bir de boğazına bir yumru oturmuştu. Almaya çalıştığı her nefes onu boğuyordu. Dizlerinin bağı çözülüyor gibi hissetti önce, tam kafasını Yaman Ailesinin bulunduğu yöne çevirecekti ki gözleri kararmaya başladı. Dengesini korumak için biraz acınası gözüken çabalar sarfetse de, bilincini yitirirken onu biraz öncesinde öldürmeye teşebbüsle suçlarmış gibi bakan o kardeşlerden biri tutmuştu.

..............................................................

"O ellerin müsait bir yere girmeden çek ellerini kızımın üzerinden!" diye bağırdı ateş gözlü adam. Ortamın ciddiyeti sözlerindeki ironiyi örtmüştü. Çabucak gelen sağlık görevlileri genç kızla ilgilenirken Tuğrul Bey elleriyle başını ovuşturdu.
"Eğer benim kızımın bu halde olmasında parmağın varsa yaşatmam seni!" Sırıtıyordu karşısındaki adam.
"Kızının durumu gayet iyi Tuğrul. Uyanır birazdan bu kadar endişelenme."
 
Abilerden en büyüğü adamın yakasına yapıştı. "Siktiğimin delisi! Ne anlatıyorsun ulan!"

"Tch tch tch. Yakıştıramıyorum genç Yaman. Koray'mıydı? Evet, evet Koray. Şu minik öfke problemlerini aşmadan önce bana tek kelime daha edersen bu hayatta değer verdiğin herkesi dünyandan silerim. Zaten şu hayattan göçüp gitmeden önce bedelini ödetmem gereken günahlarınız var. Haksız mıyım ama?" Dalga geçer gibi bir hali yoktu bu sefer.
  
   Zemheri'nin neden canavarın gözlerini ateş mavisi diye tanımladığını kesinlikle anlayacaktı Yamanlar.
   Çünkü sadece yüzüne bakıldığında bile zihnindeki o delilik ve kötülüğü açığa çıkaran gözleri adeta parlardı canavarın.
    Rengi ise, intikam ateşi kalbini köreltecek kadar sıcak olduğundan mavidir diye düşünürdü Zemheri. Kalbini köreltmekle kalmayacak mavi ateşin, çevresindeki her şeyi yakmadan durmaya niyeti yoktu.

Koray adamın yakalarını bıraktı. "Hadi anlat bu seferki hikayeni. Görmeyeli iyice paslanmış gibisin, yeterince dramatik değildi. Yalnız müdahele etmek yok çocuklar. Konuşmasını bitirsin." dedi Tuğrul . "İnşallah o siktiri boktan hikaye tekrar tımarhaneye kapatılmana sebep olmasın Hakan." diye ekledi.

"Hikayecilik yapan kişi her zaman sendin Yaman. Ve insanlar senin hikayelerine hep inandı. Neyse, ben buraya sadece bir tanecik kızımı görmeye geldim. Bayadır görmüyordum Zemheri'mi. Sizin yavru Ceylan'a da üzülmedim desem yalan olur tabi. Ama dediğim gibi, ben sadece kızımı alıp gideceğim. Unutmadan, Yeşim Hanım'a da selam vermeden gitmek olmaz. "

  Tam Yeşim Hanım'ın elini tutacakken Tuğrul Bey onu engelledi.
" Karıma dokunmak değil, adını dahi ağzına alamazsın. Aynı şey evlatlarım için de geçerli. Özellikle kızımın adını bir daha ağzına alma." Hakan'ın bileğini öyle sıkı kavramıştı ki, kendi bırakmadığı sürece elini çekmesi neredeyse olanaksızdı.
"Hay hay Tuğrul efendi. Kızım uyansın hemencecik gideceğiz zaten buradan."

"Gitmeden önce yıllardır hangi delikte saklandığını söyleyecek misin?" Tuğrul Bey, Hakan'ın bileğini daha da sıktı.

"Hakaretlerinizi ve saygısızlıklarınızı abartmayın Yaman. Senden kaç yaş büyük adamım, edebimi bozmadan duruyorum burada. Soruna ithafen, üç dört yıldır İstanbul'dayım Tuğrul. Sen de görmeyeli paslanmışsın be arkadaş. Benim bildiğim Tuğrul şehre girişimi bırak, buralardan ilk gidişimde dahi rahatça sürerdi izimi. Bi' 13-14 yıl Antalya'da kızımlaydım. Sonra büyüdü lise çağına geldi Zemheri'm, iyi de bir lise kazanınca İstanbul'a geldik. Daha da hesap soracak mısın? " diys sordu Hakan bıkkınlıkla.

"Çabucak al kızını da git buralardan. Bırak artık ailemizi." Biliyordu Tuğrul Hakan'ın asla gitmeyeceğini ancak şimdi bir şeyler sorgulamanın sırası değildi.
    Hakan usulca kafasını sallarken dahi suradındaki sinsi gülüş silinmedi.
Bilinci yerine gelmiş hastane odasındaki Zemheri'yi kolundan tutmuş götürürken, kızın şaşkın, bir o kadar korkak ifadesi ve de dolmuş gözleri tüm Yaman ailesinin içini burktu. Kıza karşı yavaşça azalan üzüntüleri, yerini gözlerini kapattıklarında asla akıllarından gitmeyen tanıdık bir yüzün verdiği garip hisse bıraktı.

Yorumları ve oylari unutmayalim..

 


   

Zemheri / Yeni Ailem Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin