İnsanlar değişir mi ki?

27 3 3
                                    

Aura ne demek bilirmisiniz? Yok, o insan vücudunu saran ışıkları demiyorum. İnsanların gülüşü, bakışı, haraketleri ile yayılan o aura. Bir bakışta seni mutlu eden aura. Veya üzgün kılan bir aura. Ben inanmazdım auraya. Hiç inanmazdım. Taa ki onla tanışana kadar. Tanışmamız yaşantımız çok garip oldu. Onda, herkesden farklı bir şeyler vardı. Bilemedim hiç bir zaman ne olduğunu. Farkedemedim. Son anda, artık hiç bir şey önemli değilken anladım. Kafası karışık bir insanımdır. Ne demesi ne yapması gerekeni bilmeyen, zamanında yapmalı olduklarımı yapamayan. Geçmişi karanlık, geleceği belirsiz. Hepsini öğreneceksiniz. -Minho.

Selam. Ben yazar. Kendimi tanıtma konusunda hiç iyi değilimdir. Bunun için kusura bakmayınız. Yazdığım bu hikaye genel olarak minhonun dilinden yazılmıştır. Yazı hataları olursa, bunun için özür dilerim..Umarım hikaye hoşunuza gider, ve sizde bir kaç duygu bırakabilirim. Öyleyse çok uzatmadan, iyi okumalar :).

Healing aura 1.bölüm

Her zamanki gibi lanet evimde uyandım. Saate baktım, her zamanki gibi aynı saatde uyanmıştım. Saat 5:06 gösteriyordu. Hiç yatağımdan çıkmak istemiyor, yürümek istemiyor, nefes almayı bile istemiyordum. Hiç bir şeyden zevk alamıyordum. Ama mecburdum, kalkmaya, çalışmaya. Yapmak zorundaydım. Sakince yerimden kalktım ve mutfağa yöneldim. Koridorda bir çocuk koşuyordu. Küçük beni görmeye devam ediyorum. Küçükken annemle koridorlarda koşup oyun oynamayı çok severdim. En sevdiğimiz de saklambaç oyunuydu. Annem hep saklanırdı, ben de onu bulmaya çalışırdım. Öyle geçer giderdi günlerimiz. Ne mutlu zamanlardı. Mutfaktaki masama yöneldim. O zamandan beri kalan notu aldım. Derin düşüncelerle üstündekileri okudum, okudum ve tekrar okudum. Kabullenemedim o yazıları. Ama tekrar tekrar okudum. Belki kabullenirim diye. Yıllardır hâlâ kabul edemedim. Üstünde annemin el izleri kalan çaydanlığımı aldım.

 Üstünde annemin el izleri kalan çaydanlığımı aldım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Çayımı içtim ve dışarı çıktım. Her zamanki gibi o lanet işi yapmak zorundaydım. İnsanları öldürmek zorundaydım. Evet, ben bir katilim. İnsan öldüren aşağılık bir katil. Hızlı ve öfkeli adımlarla ofise doğru yürümeye başladım. Başkan beni bekliyordu. O bana öldürmeli olduğum kişilerin listelerini verir, bende öldürürdüm. Neden yaptığımı, neden öldürdüğümü bilmez, sadece bana verilen emri yerine getirirdim. İşte, geldim ofise. Kapıda korumalar vardı. Beni aldılar içeri. Başkanın odasına doğru gittim. Gittikce kafamdaki düşüncelerden kurtulamıyordum. Her sabah bu düşüncelerle uyanmaktan yorulmuştum. Başkanın odasına girdim. Sinirli gözlerle önündeki kağıtlara bakıyordu. Bir şeyler ters gitmişdi sanırım. Veya bu sefer ki görev çok zor olsa gerek. Doğru tahmin etmiştim. Başkan başını kaldırdı ve bana yaklaşmamı söyledi. Yaklaşınca bana bir kağıt verdi. Kağıtta bir isim yazılmıştı. "Kim Hary" . Her zamanki duygusuz gözlerimle başkana baktım. Kim hary, korenin en ünlü iş adamlarından biriydi. Onu nasıl öldüre bilirdim? Başkan hiç bir şey söylemeden bana bir kağıt daha uzattı. Kağıtta adres yazılmıştı. Sonra sakince bana "git." dedi. Karşı çıkamazdım. Yapmak zorundaydım. Silahlarımı ve tüm ekipmanlarımı topladım. Gece yarısı uygulayacağım planın detaylarını düşünmeye başladım. Ofisten çıktım. Yürüyordum, yürüyordum hemen bu lanet yerden uzaklaşmaya çalışıyordum. Ah, o da ne..aniden önüme beyaz, siyah desenleri olan bir kedi çıktı. Önümde oturdu ve bana miyavlamaya başladı. Çok tatlı bir kediydi. Normalde sevmem kimseyi, hiç bir şeyi. Hayata karşı çok soğuk biriyimdir. Ama bu kedinin o büyük gözlerinde garip bir şeyler sezdim. Sanki bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Kedi aniden kalktı ve koşmaya başladı. Çocuk gibi hiç düşünmeden arkasından koştum. Üstümdeki silahlar ve bıçaklar ceblerimde bir birine değerken. Kedi beni bir çıkmaz sokağa getirdi. Burası sabah olmasına rağmen çok karanlıktı. Kedinin izini aniden kaybettim. Sokağın sonuna doğru yürümeye devam ettim.

Sokağın sonuna geldiğimde yerde yatan birini gördüm

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sokağın sonuna geldiğimde yerde yatan birini gördüm. Gözleri kapalıydı ve her yerinde kan vardı. Daha önce bir çok kez karşılaştığım bir sahneydi. Acaba bu kedi, bana bunu mu göstermek istedi diye düşünüyordum. Aniden yerde yatan kişi bir şey mırıldandı. "Yardım et, lütfen..". Neden edeyim? Ben bir katilim. İnsanları öldüren, ne kadar cana kıyan. Ama içimden bir ses ona yardım etmem gerektiğini söylüyordu. Yavaşca eğildim ve elimle elini tuttum. Nabızına bakıcaktım. Garip bir şekilde kalbim hızlandı. Lanet olsun, nabızı çok zayıf atıyor. Onu yavaşça kucağıma aldım. Şimdiye kadar bir çok insan taşıdım. Benim için normal bir şeydi yani. Onu en yakın hastaneye doğru taşımaya başladım. Giderken yüzünü inceliyordum. Daha önce görmediğim, garip bir yüzü vardı. Büyük gözler, tombul yanaklar, küçük bir ağız. Sincaba benziyordu. Hastaneye yetişince onu acil servise aldılar. Bana da "neden bu halde, nasıl oldu?" Diye boş boş sorular sormaya başladılar. Nerden bile bilirdim?. Bir kedi yüzünden bu lanet duruma düştüm. Orayı terk etmedim. Onu orda bırakmadım. Biraz geçtikten sonra doktorlar "hasta kendine geldi, ziyaret etmek istermisiniz?" Dedi. Kaldığı odaya çıktım. Yatakda beyaz hasta giysileri ile yatıyordu. Başını çevirip bana baktı. Gözleri çok güzeldi. Garip bir güzellikte. Yanaklarını dahada tombul yapıp bana merak dolu gözlerle bakmaya devam ediyordu. Yanına yaklaştım. Aniden kalktı ve neredeyse dibimde durdu. "Beni sen mi kurtardın?" dedi. "Evet" dedim ve ona oturmasını söyledim. Dinledi beni. Sakince yatakda oturdu. Neden böyle olduğunu sordum. Hayır, normalde bunlar hiç umrumda olmaz. Sadece merak ettim. İşim için.

Aniden elini yüzüme koydu. "Biliyormusun, beni merak eden ilk kişisin" deyip gülümsedi. Normalde çok kaba olan ben, bir anda susup kaldım. Dilimi yuttum sanırım. Elleri çok yumuşaktı. Sakince elimi elinin üzerine koyup yüzümden çektim. Susmaya devam ediyordum. Sanırım oda utanmıştı.
J: aniden öyle yaptığım için üzgünüm.
M: sorun yok.
J: ismin ne?
M: Lee know. Sen minho de.
J: hm min min demek
M: bana öyle seslenme.
J: neden bence çok tatlı olduu
M: hayır seslenme dedim.
J: peki
M: senin adın ne peki?
J: Jisung! Han jisung!
*Jisung ellerini bir birine vurarak tatlı bir surat aldı*
M: hareketlerin çok çocukça.
J: oh, üzgünüm
*Jisung aniden duruşunu düzeltti*
M: şimdide çok sıktın kendini.
J: ne yapayım o zaman
M: benim gibi davran.
J: iyide sen çok ciddisin
M: bilmiyorum öyle miyim *sırıtır*
J: oha çok güzel gülüyorsun
M: ne? Uh. Güldüm mü ben. *Hemen ciddi bi surat alır*
J: neyse min min, şimdi gidecekmisin?
M: bana öyle seslenme dedim. Gitmem lazım.
J: HAYIR! GİTME LÜTFEN *bağırır ve minhonun koluna sarılır*
M: h-ha? N-neden ki? İyimisin sen.
J: uh.. yok bir şey sadece gitme lütfen.. biraz daha *kal*
M: P-peki. Biraz daha kalırım.

İç sesimle düşünüyordum. Neden aniden gülümsemeye başladım? Ben yıllardır gülmüyordum ki. O günden beri hiç gülmedim. O beni değiştirdi mi? İnsanlar değişir mi ki? Nasıl oldu bunlar?.. Neden o bana dokununca iyileşmiş gibi hissediyorum? Neden o bana dokununca kalp atışlarım hızlanıyor? Bilmiyorum..

 Neden o bana dokununca iyileşmiş gibi hissediyorum? Neden o bana dokununca kalp atışlarım hızlanıyor? Bilmiyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Healing AuraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin