içmekte olduğum şarap bardağını ne yaptığımın bilince olmadan kafama vuruyordum. vuruşlarımın şiddeti artarken aynı zamanda kendi kendime söyleniyordum.
"neden yaptık bunu bize..? neden kıydık güzelim bize..? dilin kopsaydı jeon."
bardağı masaya sertçe bırakıp parmak uçlarımla saçlarımı çekiştirdim sıkıntıyla. bilmem kaç haftadır böylesine bitiktim.
kendi ellerimle bitirmiştim resmen. dilimi kesselerdi de demeseydim 'bitirelim' kelimesini, n'olurdu sanki? aylarca hayalini kurup 'kocam, kocam' diye bahsettiğim adamla ilişkimi ben mahvetmiştim. evet, karşımda bir kadın yoktu bir yoktu. ve o adam beni farklı olmama rağmen kabullenmişti. o da benimle farklı olmuştu, törelerimize baş kaldırmıştı, kalıplaşmış kalıpları bozmuştu. ben ise karşılığında sadece ilişkimizi bozmuştum.
özürler dilerim sevgili sevgilim.
özürler dilerim biriciğim.
ama ne olurdu bana karşı gelseydin? kıyma bize deseydin, neden bunu yapıyorsun deseydin..
derin bir nefes vererek bırakmış olduğum bardağı kavradım ve kafama kaldırdım. dilimde mayhoş bir tat bırakan sıvının boğazımdan akmasına izin verirken tekrar dış dünyaya odaklandım. restoranın içinde gezinen müzik değişmiş, daha klasik ve sade bir parça çalmaya başlamıştı. insanların sesleri de buna eşlik ederken kafam taehyung'un da böyle parçalar sevdiğine gitmişti.
senin sevdiğin bir söz vardı, nasıldı o sevgilim?
bir beyaz kağıda her şey yazılabilir, senin dışında.
güzelliğine benzetme bulmak zor.
bir şiir istersin, içinde benzetmeler olan.
kusura bakma sevgilim.
heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok.
garsona el işaretiyle yanıma gelmesini söylediğimde hemen yanımda bitivermişti.
"Bak şimdi.. sen.. yapacak olmak.. ne yap-acağız biliyor musun?"
bozuk cümlelerim etraftaki gürültüyle birlikte anlaşılmamış olacak ki adam eğilerek kulağını bana doğru yaklaştırmıştı.
"Sürekli gelmen artık.. boğuyor beni.. tamam mı? Üzerine kusasım geliyor dayı."
adam bozulmuş gibi kafasını kaldırıp gözlerini gözlerime diktiğinde dudaklarının arasından 'tch' sesi duydum.
"Şimdi bana.. tch yapma. Get getir.. bir şişe viski."
cümlelerimi sonunda tamamladığımdan emin olan garson üzerimden kalkmış ve arkasına bir bakış atıp tekrar bana dönmüştü. kafasını iki yana sallayıp "Efendim, bünyeniz için fazlasıyla alkol aldınız zaten. Size o şişeyi getirmem mümkün değil."
"arkaya bakmalar falan.. noluyoruz dayı? şu kulağını ısırırım senin. git.. getir.."
adam homurdanarak gittiğinde saate bakmak için telefonumun kilit ekranını açtım. gözüme çarpan bildirimleri kontrol ederken youtube'daki sevdiğim kanaldan gelen bildirimi gördüm. masanın üzerinde kulaklığımın tekini hızlıca takıp youtube'a girdiğim sırada garson elinde bir şişe viskiyle gelmişti. merak ettiğim playlist'i alelacele başlatıp gelen viskiyi bardağa doldururken kulaklığımdan the night we met çalmaya başlamıştı. kaşlarımı çatıp bardaktan birkaç yudum aldım ve playlist'in adına baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
missing you ~taekook~
Fanfictiongerçekler hayatta kalmaya devam ettiğiniz her an ortaya çıkmaya devam edecektir. tabi kimisi sizi vurur, kimisi rüzgar gibi yüzünüzü okşayıp geçer. biz birbirimizden ayrılmıyorduk aslında, sadece gerçekleri sindiriyorduk. oneshot.