dilerim ki annem yeniden bizi dövmeye başlasın.
beni de dövsün gerekirse. beni kemerlemeye devam etsin gerekirse. ama ablama gücü yetsin. sanırım iki gündür aklımda dolanan tek dileğim bu ve ölümüm.
bir insan dualı suyu içip dilek dilerken "umarım en kısa zamanda ölürüm." diye bir dilekte bulunuyorsa bilinmeli ki o kişi pek de iyi bir durumda değil, değil mi?
hele ki bir insan annesinin yeniden kendilerini dövmeye başlamasını isteyecek boyuta geldiyse.
21220
yine bir akşam. ama garip bir akşam çünkü annemin evindeyim. akşamları pek orada olmam, bilirsiniz bazen hiçbir yere ait olmadığınızı hissedersiniz ama yine de bir yerde kesinlikle olmamanız gerektiğini hissedersiniz. orası burası. annemin evi.
ayda yılda bir ödev yapasım tutmuş, erinmemişim. salonda yapmaya başlamışken annem ablamın sınav senesi olduğu için ders çalışması konusunda uyarmak adına odasına gitti. sürekli bunu yapardı çünkü ablam çalışmazdı. ciddi anlamda kendisini salmıştı.
ilk birkaç bağırtı ve gürültü geldi. sonra ablam baya güçlü bir sesle bağırdı. ardından yumruk sesine benzer, tok ve güçlü bir ses yankılandı. o ses hala kulaklarımda biliyor musunuz? dilerdim ki o sesi kulaklarım asla duymasın. dilerdim ki annem bana bu yaşıma kadar ne yaşatırsa yaşatsın o sesi kulaklarım duymamış olsun.
birkaç ayak sürükleme sesi.. yanımdaki kapıdan dudağı titreyerek içeri giren annem. gözlerinin odak noktası direkt bendim. dilerdim ki o dolu gözlerle, titreyen dudaklarla, zayıf gözüken bedenle hiç karşılaşmamış olsaydım.
gözlerimi ondan hemen kaçırdım. önümdeki ingilizce kitabına bakmaya çalıştım. bakarsam dayanamazdım çünkü, biliyordum kendimi. şimdiden bedenim titremeye başlamışken ona baksaydım dayanamazdım. neden kalkıp ablama bir şey demedim bilmiyorum. beynim tamamen işlevini yitirmiş gibiydi. belki de beynim ona yapacaklarımı kestirdiği için kendisini kapatmıştı, bilemem.
dilerdim ki kalkıp ona unutamayacağı bir zarar verseydim.
belki hayat o zaman daha yaşanabilir bir yer olurdu benim için.
gözünde bir kesik izi, dudaklarının ortasından geçen kocaman bir kesik izi, kolunun ortasında onun bana bırakmış olduğu tırnak izlerden daha derin ve kesinlikle daha kalın bir bıçak izi, ortası yarık bir el.. fena mı olurdu?
hayır, hiç sanmıyorum. o an bunlardan birini bırakmalıydım onda.
yapmayan beynime sokayım.
41220
saat gece dokuza geliyor. odamda ödev yapıyorum hemen öncesinde iki haftadır annem sayesinde ortaya çıkan hastalığım geçmediği için yine bir öksürük krizinde kusmaya başlamışım. midemdekileri boşaltmanın etkisiyle bedenim işlevini yitirmiş gibi sallanıyor.
önümde yine bir ingilizce kitabı. iyi ki aynısı değil.
aynısı olsaydı sanırım dayanamayıp parçalardım.
kapı sesi geldi, babam ve karısı bokstan geldi. hiçbir şey olmamış gibi ders çalışmayı denemeye devam ettim. odamın önüne ayak sesleri geldiğinde kapım açıldı, içeriye babam girdi.
hala ona bakmıyordum. bakmam için bir sebep yoktu, değil mi?
arkamdaki koltuğuma oturduğunu duydum.
"ablanla geçen kavga etmişsiniz? küfürler etmişsin diye duydum."
tabi ki, yetiştirmez miydi babama :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
missing you ~taekook~
أدب الهواةgerçekler hayatta kalmaya devam ettiğiniz her an ortaya çıkmaya devam edecektir. tabi kimisi sizi vurur, kimisi rüzgar gibi yüzünüzü okşayıp geçer. biz birbirimizden ayrılmıyorduk aslında, sadece gerçekleri sindiriyorduk. oneshot.