Arda kendine verilen küçük masada kimsenin kabul etmediği iğrenç, sıkıcı dosyalarla uğraşıyordu.
Bazen, hatta bazen değil sık sık neden burada olduğunu sorguluyor, organizenin ona göre olmadığını düşünüyordu. Çocuk şubede çalışan arkadaşı Bora, ona gördüğü mide bulandırıcı şeyleri anlatıyor fakat günün sonunda bir çocuğun hayatına dokundukları için mutlu olduğunu söylüyordu.
Arda kısa süreli meslek hayatı boyunca hiç Bora'nın anlattığı gibi şeyler yaşamamıştı. Emre amiri onu masadan kaldırmıyordu bile.
"Öldüreceğim bu Halil denen adamı!"
Yanına doğru söylenerek gelen Yunus ile dikkati dağıldı Arda'nın. Kızarmış yüzü ve Halil'e ettiği lanetlerden, Halil yüzünden operasyondan alındığını düşündü Arda. Ve Yunus yoksa, sıra ona gelirdi.
İçini utandığı bir his kapladı. Sevinç.
"Bir sorun mu var Yunus komserim?"
Yunus, Arda'nın masası önündeki koltuklardan birine kendini bırakıp masanın üzerindeki şekeri inceledi bir süre. Önce birini eline aldı fakat değiştirip yenisini aldı.
"Bak rengine bakmıyorum. Spoiler verme."
Elindeki şekerin paketini bakmadan açıp ağzına attı.
Kapalı olduğu için neli olduğunu bilmeden aldığı şeker elmalı çıkınca yüzünü ekşitti Yunus.
"Bu ne böyle be? Bugün bir şey de istediğim gibi gitse şaşarım zaten! Elmalı şeker ve Halil'i boğacağım. Taktım kafaya! İsmail gibi yemin edeceğin şimdi şurada! Gerçekten bu Halil kadar lanet bir adam yok!"
Hiç durmadan, yorulmadan hızlı hızlı konuşan Yunus'a karşı ne diyeceğini bilemedi Arda. Yunus konuşurken, konuşmanın başını unutmuştu bile.
"Neyse, uzun lafın kısası Halil'den nefret ediyoruz. Sen ve ben."
"Neden ki? Halil komseri çok tanımıyorum."
"Bu görevi almamam için her şeyi yaptı içerde. Hatta bir ara kendi yapmaya bile yeltendi. Sonra Emre amirim Volkan piçi seni tanır saçmalama, dedi. Acaba Volkan kim? Kesin Halil'in eskisi falan bu Volkan! Ya da.. Kesin Halil'i şişledi. Amirim o yüzden küfür etti adama. Eğer öyle yaptıysa gidip adama dua edeyim. Mübarek adammış."
Ben mafya olsam Yunus'u vururdum.
"Yunus komserim! N'olur durun, yetişemiyorum size." diye yakındı Arda.
"Ay çaylak bi' senden umutluydum sen de beni yarı yolda bıraktın. Yıllardır şu ekipteyim. İsmail ile sadece kavga dövüş veya iş konuşabiliyorsun. Kerem desen ağzını açmıyor, çalışkan öğrenci. Halil'i zaten bulduğum yerde öldüresim geliyor. Ozan bana göre biraz daha ciddi ama iş yeri dışında gayet eğlenceli biri de işte iş yerinde Emre amirimden korkuyor ve sanırım biraz benden bıktı. Mert denen yakışıklı da kimse artık tanımıyorum ama belli ki sessiz. Numarasını aldım, bir ara yürüyeceğim ben ona. Ve Emre amirimle de konuşamam, götümden kan alıyor resmen. Bir sen kaldın çaylak beni dinleyecek!"
Kulakları çöküyor, kanı çekiliyordu Arda'nın. O hayatı boyunca bu kadar kelimeyi bir arada hiç kullanmamıştı resmen.
"Neyse Emre amirim yapacak başka kimse yok, bu yüzden Yunus yapacak dedi. Susturdu Halilişko'yu."
"Hm, Halilişko demek."
İkisinin de gözü ne zamandır orada olduğu bilinmeyen Halil'e çıktı.
"Komserim." diyerek başıyla selam verdi Arda. Halil de ona karşılık baş selamı verip Yunus'a döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the world is ugly | arfer
Randomthese are their hearts, but their hearts don't beat like ours they burn 'cause they are all afraid but mine beats twice as hard 'cause the world is ugly but you're beautiful to me