Emre sırasıyla makamının karşısında dizilmis Ozan, Arda, İsmail, Halil ve Yunus'a baktı. "Kerem, o nerede?" diye sordu merakına yenilerek.
Yunus diğerlerine taviz vermeden öne atılıp hızla "Aradım amirim çok kez ama açmadı. Mesaj atmış az önce de, geleceğini yazmış. Galiba dün arkaşında mı ne kalmış, o yüzden geç kalmış." diye yanıtladı.
Ah, odadakilerden hangisi bilebilirdi ki Kerem'in tüm geceyi Ferdi Kadıoğlu'nun en yakın dostu Altay Bayındır ile geçirdiğini?
"Şu sıra kafası başka yerde onun. Ya siz uyarırsınız ya da ben." dedi Emre farkında olmadan fazlasıyla sinirli çıkan sesiyle.
"Tabii, biz konuşuruz." diyerek kısa kesti Halil. Emre'nin bir an önce konuya geçmesini, Yunus'un güvende olacağını duymayı bekliyordu.
Sanki haberi yokmuş gibi "Siz bizi neden toplamıştınız amirim?" diye sordu Yunus. Emre, Yunus'un cevabını bildiği soruyu sorup safa yatmasına güldü. "Hiç, öyle canım sıkıldı. Birlikte batak oynarız diye düşündüm Yunus. İyi düşünmüş müyüm?"
Yunus derince yutkundu. Amirinin bu iğneleyici, alaylı dili her zaman en çekindiği olmuştu.
"Siz ne düşünürseniz doğrudur tabii amirim." susması gerektigini bilirken daha çok saçmaladığı ve karşılığında Halil'den dalga geçer bir gülüş kazandığı için kendine kızdı Yunus.
Emre'nin "Yunus'un yalakalıklarını geçersek.." diye başlayan konuşmasıyla herkes ciddileştirken Yunus ve Arda da derin bir nefes aldılar. Arda bu odaya girip Emre amirinin nasıl biri olduğunu hatırlayana kadar emindi kendinden. Fakat şimdi karşısında, makamında oturan Emre; sabahki Emre'den, onu maç izlemeye çağıran Emre'den farklıydı.
"Önce kısa bir rapor almak istiyorum. Ozan, dünyanın en zor çetesinin kime uzandığını bulabildin mi? Yoksa bir beceriksiz gibi debelenmeye devam mı ediyorsun?"
Emre Belözoğlu, genellikle çok kırıcı bir insandı. Onun geçmişinden, bugününe kadar tanıyan insanlar -sadece bir iki kişi- genç Emre ve yetişkin Emre'nin aynı kişi olduğuna inanamazlardı.
Emre'nin uzun süredir üstünde hissettiği baskı yüzünden artık bezmiş olan Ozan başını öne eğdi. "Buldum amirim." diyebildi sadece. Sanki tüm sözcükler, amirinin karşısında boğazına diziliyordu.
"Tek tek mi soracağım Ozan?" diye çıkıştı Emre. Onun gereğinden fazla yükselen sesi, muhteşem rahatsız ediciydi. En azından Arda'nın irkilmesine, sağ elinin yavaşça titreyip pantolonunu sarılmasına neden oluyordu.
flashback
"Sen yaramaz bir çocuksun Arda!"
Müdürün duvarlara çarpıp küçük çocuğun zihnini kirleten sesi, sağ elinin yavaşça titreyip pantolonunu sarılmasına neden oluyordu.
"Aptal çocuk!"
Zor çıkan sesiyle "Sadece.. Sadece arkadaşımın aç kalmasını istemedim." diye mırıldandı ufaklık.
"O cezalıydı Arda! Ben ona ceza verdiğim için aç kalmak zorundaydı! Çünkü o, senden de yaramaz bir çocuk! Sen de mi onun gibi olmak istiyorsun? Öyleyse, bir gece sen de onunla kalabilirsin!"
Adamın her cümlede daha da yükselen sesi ve o karanlık odada kalacağı fikri artık ağlatıyordu Arda'yı.
"Ağlama kız gibi! Korkak! Senin gibi korkak bir erkek hiç görmedim hayatımda!"
Ağlamasının arasında nefes almak yerine "Ama onun bir suçu yoktu. Ona boş yere verdiniz ceza." dedi Arda. Arkadaşını savunmasıyla da yüzüne inen tokat fazla hızlı gerçekleşmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the world is ugly | arfer
Randomthese are their hearts, but their hearts don't beat like ours they burn 'cause they are all afraid but mine beats twice as hard 'cause the world is ugly but you're beautiful to me