20: başka seçeneğin yok

417 64 35
                                    

yang jeongin

sabahın ilk ışıklarıyla uyanmak, karşımda çıplak bir şekilde beni uyandırmaya çalışan seo changbin... birkaç saniye ne olduğunu idrak edemedim, etrafıma bakındım boş gözlerle.

yarı çıplak beden yanıma uzanıp yanağımdan bir makas aldı ve gülerek konuştu.

"günaydın, kalkmayı düşünmüyor musun?" dediği zaman dağılmış saçlarımı parmaklarımla düzeltip kalktım, o da arkamdan takip etti beni.

beraber çıt çıkarmadan aşağı inip mutfağa girdiğimizde hazırladığı sofra karşısında şaşırmadan edemedim.

gülerek ağzına bir salatalık attı, aynı şekilde benimde açık ağzıma bir salatalık sokuşturdu.

"zayıflamışsın, o lavuk hiç beslemedi mi seni? oturda ye hepsini, sana hazırladım."
bu hareketleri şaşırmama, hatta benimle dalga geçtiğini düşünmeme yol açmıştı.

bir sandalye çekerek beni oturttu, kendisi de yanıma oturdu ve bana yemek yedirmeye başladı. şu an olan her şey aptal bir rüya mıydı yoksa changbin'i bıraktığım kısa sürede changbin'e bir şeyler mi olmuştu? ya da changbin'nin ikizi falan mı vardı?

"changbin, anlayamıyorum-"

lafımı kesip ağzıma bir şeyler daha sokuşturdu ve kendisini açıkladı hemen. "biliyorum, bu hareketlerimin sebebini merak ediyorsun jeongin. ben sadece anladım, bir şeylerin farkına vardım. biraz geçte olsa anladım... lütfen sorgulama, olur mu?"

"her şeyin için özür dilerim,"

bir anda bu kadar değişmesi mümkün değildi, kesinlikle bunun arkasında bir art niyet vardı. eskiden olsa bu olanların changbin'e olan aşkımı on katına çıkaracağını, çok sevineceğimi biliyordum fakat şimdi gözlerim açılmıştı.

changbin gerçekten pişman ve aşık mıydı?

"changbin, bana zaman ver." dedim hızlıca. bunu çocuklarla konuşmam, uzun uzun düşünmem gerekiyordu.

"zaman senin olsun güzelim," diyerek saçlarımı alnımda çekti ve şefkatle gülümsedi bana.

masadan kalkarak changbin'e baktım, dudaklarımı ıslatarak konuştum. "teşekkür ederim her şey için, beomgyu'ya gideceğim."

"ben bırakırım," benimle beraber ayağa kalktığında elimi göğsüne koyup durdurdum onu.

"gerek yok, teşekkür ederim."

"pekala, o zaman üzerine bir ceket vereyim, hava soğuk." elimden tutup hole götürdü beni, askılıktan siyah bir ceket alıp giydirdi bana.

"seni tutmuyorum, zorlamıyorum jeongin, istediğin kadar zaman veriyorum sana. güzelce düşün, olur mu?"

omuzlarımı saran ceketin üzerinden okşadı omuzlarımı, yanağımı öpüp uzun uzun gözlerime baktı.

"seni seviyorum,"

"ben de seni seviyorum, changbin." dedikten sonra kapıya döndüm, çıkıp arkama bakmadan kapattım kapıyı.

başımı eğerek, aklımda dolu düşünceyle yürüdüm, uzun uzun yürüdüm ve bir cevap aradım.

elimde bir hiç vardı sanki, koskoca bir hiçlik.

from god

kapıyı çarpıp giden çocuğun arkasından öylece bakıp sırıttı seo changbin, kollarını göğsünde bağladı ve kısık bir ses tonuyla konuştu.

"başka seçeneğin yok jeongin yang, döneceğin yer benim kollarım."

*

oyle bir kare ki hem jeongchan hem jeongbin moment var

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

oyle bir kare ki hem jeongchan hem jeongbin moment var.

nereye bakıyosunuz cbin bey? 🤨

bu arada dunyanin en sacma bolumunu yazdim bune. affedin beni finale az kalınca sacmalıyorum ben. ozur dilerim

don't blame me ☓ jeongbin✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin