Merhaba okurgüllerim. Evet ben her şeyin ucuna 'gül' bağlayan biriyim. 14 yaşındayım ve 11 yaşımdan beri yazıyorum. Umarım beğenirsiniz. Bu arada cinayet ve aşk romanı gibi bir şey olacak. Ama delena kurgulu.
Multimedya da Elena yani genç kız diye hitap ettiğim kız var.
İyi okumalar :)
Ayaklarını yere basa basa ilerliyordu genç kız. Fazlasıyla öfkeliydi arkadaşlarına. Yine kendinisini kandırmalarına izin vermişti genç kız. Kısık sesle küfretti kendine. Her defasında aynı hataya düşmesi onu yerle bir ediyordu.
Bilindik bir bahar akşamıydı. Hafif, sıcak rüzgarın yüzünün önündeki saçları bir o yana bir bu yana atmasının haricinde onu rahatsız eden bir şey yoktu.
Hafiften yağmur yağmaya başlamıştı. Ama genç kızın umrunda bile değildi. Kızın umrunda olduğu şey üvey babasına nasıl bir açıklama yapması gerektiğini düşünmekti. Genç kız, yetimhanede büyümüştü. Anne ve babası yaşıyor mu, öldü mü? Hiçbir fikri yoktu. Tek yakın akraba teyzesiydi. Bu yüzden teyzesine bırakılmıştı. Teyzesi birkaç sene sonra kanser olmuştu. Genç kıza bakabilecek biri arıyordu ve sonunda Mark adında bir adam bulmuştu ve bu adam eşinin çok yakın arkadaşıydı. Sırf bu yüzden kabul etmişti üvey babalığı Mark.
Ama genç kızdan zamanla nefret etmeye başlamıştı. Genç kız büyüdüğünde ise ona farklı gözle bakmaya başlamıştı. İğrenç bir gözle.
Oldukça sorgulayıcıydı da. Kızın eve geç gelmesi takdir de ayyaş tavırları gölgelenir, kızgın boğa tavırları etkiye geçerdi. Genç Kızda bu yüzden kokuyor işte. O kızgın boğanın, esmer tenine verebileceği zararlar yüzünden eve geç kalmaktan ve onun kuralları dışına çıkmaktan ürküyor.
Düşünceli bir şekilde yürümeye devam ederken, telefonun melodik sesi bozuyor aklında şüpheleri.
Telefonunun ekranından kim olduğunu görünce kanı donuyor.Mark.
Titrek ellerine hakim olmadan düşürdü telefonu ellerinden. Eğilip telefonu alacakken ince, tiz bir kadın çığlığı geldi ileriden. Genç kız, korkunun verdiği hızla kaldırdı kafasını.
Kesik kesik nefes alarak ileriye bakıyordu.
Arabanın üzerinde siyah bir beden. Caddede ışık olmadığından sadece siyah görüyordu her şeyi. Bu onu daha da meraklandırıyordu.
Ürkek ama kararlı adımlarla arabaya doğru ilerliyordu
Arabanın önüne geldiğinde elini siyah bedene dokundurup, yüz üstü olan bedenini sırt üstü gelecek şekilde çeviriyor ve bu sefer kendisi çığlık atıp geriliyordu. Attığı çığlık yanıklanırken, donuk olan yüz hatlarını daha da ifadesizleştiriyordu.
Arabanın üstünde sırt üstü yatan kadının sarı saçları kana bulanmış, kolları kopacak derecede derin kesilmiş, mavi gözleri ise konuyla açılmış ve öylece kalmıştı.
İşin korktucu yönü ise kadının ayaklarının olmaması idi.
Genç kızın dönük yüz ifadesi arkasından gelen bir fısıltıyla son buldu.
"Ayaklarının nerde olduğu hakkında fikrin var mı?" Genç kız, hızla arkasına döndü. Kimse yoktu. Nerden gelmişti ki ses? Belki de çok korktuğu için halisülasyon gibi bir şey olmuştu. Kafasını iki yana sallayarak umursamamaya çalıştı.
Ama...
Gerçekten de kadının ayakları nerde olabilirdi?
Sanki sorusuna cevap veririmiş gibi gelen aynı fısıltı onu korkunun dibine sürükledi.
"Belki ona bunu yapan kişi nerde olduğunu biliyordur. "
Genç kız kendini deli gibi hissetse de onunla konuşması gerektiğini düşündü. Madem onu göremiyordu. O zaman sesiyle konuşup kafasındaki soruları dağıtabilirdi.
"Onu bu hale götüren sen misin? " Dedi kaşlarını çatarak. Kaşlarını çatması düşündüğünü simgeliyordu. Ses gelmeyince etrafına bakındı. Sonrada gözlerini devirdi. Evet bu bir hayaldi. Hayal olmayan tek şey ise arabanın üzerinde bulunan, bacaları olmayan dehşet halde duran kadındı.
Genç kız şoku atlatmaya gayret ederek telefonunu yerden aldı. Tam polisi arayacaktı ki, Mark aramasını yineledi.
Kız korkuyla yutkunup, telefonu açtı.
"Alo." Dedi Ürkek sesle. Ama karşısındaki ses hiçte Ürkek değildi.
"Nerde kaldın sen?! Saat sekiz oldu ve Elena Gilbert orta da yok! Hele eve gel, seni geberteceğim!"
"Be, ben..."
"Kes sesini! On dakka süren var. Geldin, geldin. Gelmezsen sana atacağım dayağın misli fazlasını yersin vee..." diye uzattı son kelimeyi. Sonrada genç kızı bitirecek şeyi söyledi. "Seni altıma alırım."
Kız bir şey demeye kalmadan telefon kapandı.
Şokun etkisini atlatamadan telefonu cebine koyup arkasına döndü. O cesedi gördüğü zaman midesi bulanıyordu. Polisi arayacağı anda şiddetli bi tip rüzgar esti ve arkasından bir ses geldi. Arabanın olduğu yerden.
Yavaşça arabaya döndü. Ceset olduğu yerdeydi. Ama simsiyah bir karga cesedin students duruyordu.
Simsiyah Karganın gözleri ise masmaviydi. Masmavi?
Ama iması farklıydı.
Sanki bir şey anlatmak ister gibi bakıyordu genç kızın kahverengilerine.
Bir süre öylece baktılar birbirlerine.
En sonunda genç kız dayanamayarak gözlerini kapatıp açtı ve bom!
Karga ortalıkta yoktu.
Genç kız atık bu işten Sıkılmıştı.
Midesi bulandığı için arkasına döndü. Polisi arayacaktı. Ama arkasına döner dönmez, mavi gözleri gördü ve boynunda hissettiği acıyla bacağı olmayan kadının tiz çığlığını kopyalayarak, boğazını yırtacak güçte çığlık attı.
O karga bir insandı. Ama o insan ise şuanda genç kızın boynunu parçalıyordu. Ve bir insan bunu yapmazdı.
Öyleyse...
Bunu yapan kimdi ve en önemlisi neydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Bahar Akşamı
Mystery / Thriller" Senden nefret etmiyorum. " " Ama ben ediyorum! "