Bölüm 1

159 13 12
                                    

"Islak kirpiklerini ok gibi sapladı kadının kalbine." dedim. Ve kitabın kapağını sert bir şekilde kapattım.
"Sonra ne oluyor peki Mahir?"dedi ses, Nigar olarak.
"Sonra Nigar." yutkundum. "Kadın gitti ve hikaye bitti. "

"KESTİK!"

Yönetmenin kestik diye haykırışı ve bana doğru gelişi de, ekibin şaşkın gözlerle bizi izleyişi de umurumda değildi. Omuzlarımı bezgince düşürüp gelecek sözlerin ortasına bıraktım kendimi.

"Oğlum Olcay! Niye böyle durgunsun evladım sen?" İşte yine başlıyoruz. Yönetmen önce benden şikayetçi olacak ve sonrasında gerilen bir konuşmaya zemin hazırlamamak için alttan alacak. Ne diyorduk buna? Hah, kısır döngü.

"Sahne durgun hocam. Ben de durgun olmalıyım." dedim, bana kalsa cevap dahi vermeyeceğim konuşmaya.

"Olma yavrum. Gençler on dakika mola!" dedi ve gözlüğünü çıkarıp tişörtünün yaka kısmına takarak uzaklaştı. Eğer Harun Hoca ile çalışıyorsanız onun çocuğu, evladı, yavrusu olmuşsunuzdur. Hocanın işine gelirse siz mükemmel bir oyuncusunuzdur, eğer gelmezse 'seninle çalıştığım güne lanet olsun' dur. Sıkılmış bir halde kafamı iki yana hafifçe salladım. Defalarca aynı sahneyi çekmek sabrımın ateşine odun atmaktı resmen. Patlayacaktım.

"Olcay Bey kahveniz."

"Teşekkür ederim Sude." Asistanım. Dünyaya neşeli olmak için gelmiş, enerjim tükendiğinde yerine getirmek için var adeta bu kız.

"Sonraki text efendim."

"Ver bakalım." Sude texti elime verdiğinde, dumanı üzerinde olan sıcak kahveden ufak bir yudumu kurumuş boğazıma gönderdim. Sude ise bir sağa bir sola koşuşturmaya devam etti. Texti, kenardaki boyası atmış ve bir kaç çiziğe maruz kalmış banka oturarak incelemeye başladım. Sude yine bir şey söylemeyi unutmuş olacaktı ki koşarak yanıma geldi. Nefes nefese kalmıştı şaşkın.

"Bir de efendim, röportaj için gazeteciler sıraya girdiler. Fragman yayınlandıkça telefonum susmuyor. Ne yapayım?" Sırıttım ve Sude' ye doğru eğildim.
"Sude! Nefes al ve anı yaşa!" dedim. Saçlarını karıştırdım. Sude afallamıştı. Yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirdim, keyfim yerine gelmişti.

Texte göz attıktan sonra röportajda ne diyeceğimi düşündüm.

"Merhabalar efendim. Ben Olcay SAYLAN. SAYLAN' ların en yakışıklısı! Gençliğinin baharında bir delikanlı, adeta bir beyefendi. Sizin tabirinizle 'ekranların yakışıklısı, vazgeçilmez yüzü, yakışıklı oyuncu.' " kafamı dolduran, sadece ekranda var olmayı sağlayan, genç kızların ilgisini çekmek için kurulmuş içi boş bir kaç cümle işte. Bunu ben söylemesem bile röportajımda yazılacaklardan önce bunlar olacaktı başlıkta. Emindim. Düşüncelerimin üzerine dökülmüş dikkatimi, tekrar toplamamı sağlayan kişi ise Harun Hoca olmuştu.

"Kaza sahnesine geçiyoruz. Dublör nerede?" Yüksek sesiyle soru sormaktan çok emir veriyormuş gibi davranan Harun hocanın bazen sinirlerime dokunduğunu söyleyebilirdim.

"Hemen arkanızdayım hocam." Bu ses, bu ince ses beni çılgına çeviriyordu! Şu duruşa bak, şu hareketlerin iticiliğine özellikle. İnsanlara karşı ön yargım var mıydı bilmiyorum ama bu kıza karşı büyük bir düşünceyle dolu olduğumu biliyordum. Ukala olduğu düşüncesi. Bana göre kızın iyi hiç bir yanı yoktu, neyini dublör yapmışlar ki bunun, hala sorguluyordum?

"Hocam hastane sahnesi yazıyordu textte?" dedim memnun olmadığımı belirten bir sesle.

"Pınar'ın işi çıktı, o yüzden şimdi kaza sahnesini çekeceğiz evlat." dedi Harun hoca. Pınar ve bitmek bilmeyen işleri. Yine nasıl basit bir iş için seti aksatmıştı bilmiyorum ama ondan da en az şu dublör kadar haz etmiyordum. Rol arkadaşım olmasa asla anlaşamazdım onunla. Sevmediğiniz, anlaşamadığınız birisi ile aynı rolü paylaşmanız çok zordur. Hele ki sevgiliniz rolündeyse karşı taraf, ona ılımlı yaklaşmaya mecbursunuz.
Hazırlanmak için odaya yöneldim. Sude de elinde kahve fincanı ve kağıtlarla peşimden geliyordu. Odanın önüne geldiğimizde,

Uzatma N'olursunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin