Oda soğuk ve karanlıktı, buz gibiydi, kalbim gibi. Üşüyordum, korkmuştum ve çok acil ihtiyaçlarım vardı. Üzerimize bombalar yağıyordu, daha çok kalbimize yağıyordu sanki. Silah sesleri devam ediyordu, nefes alamıyorum gibi hissediyordum. Derin bir nefes almayı denedim ve başardım. Hala hayatta olduğum için şükrediyordum. Odanın içi simsiyahtı, duvarları çatlamıştı, çatısı yoktu. Olsa bile bombalar buna müsaade etmezdi. Henüz 17 yaşındayım, adım Meryem. Kalbi bombaların ve silah seslerinin arasında sıkışmış, annesini, babasını, abisini ve küçük kardeşlerini kaybeden masum bir Filistinliyim. Korkarak olduğum yere kilitlendim, birilerinin beni buradan çıkarmasını bekliyorum. Bir kahraman, kalbim çok acıyor. Acıyı dindirecek birileri yok mu? Herkes acı içindeyken bir kahramanın gelip benim kalbimdeki acıyı durdurması çok mu imkansızdı? Yoksa o kahraman ben miydim? Yutkundum, derin ve acılı bir yutkunmaydı bu, içimdeki acılar kadar derindi. Müslüman birisi bu acıları kalbine gömüp, sabretmek düşerdi, ben de öyle yaptım. Sustum ve çaresizlik içinde değil, umutla gelmesini istediğim o kahramanı bekledim, en çok da sabır ve dua ile. Allah sesimi duydu, kalbimden ettiğim duam sanki kabul olmuştu. Birisi aniden çıkageldi.