"ne franz kafka vazgeçti mektup yazmaktan,
ne de milena geri yanıtlamaktan,
ne de ben senin o galaksi gözlerinde,
evimi bulduğum o yıldızlarda,
kaybolmaktan."bölüm müziği: taehyung, blue 💙 (layover eraya hepimiz aşığız biliyorum
------------
elimdeki kitabı neredeyse iki kez okumuştum ve hala okumaya devam ediyordum. buradaki kitaplarım tükenmek üzereydi, kitap okumayı seven bir bünyeye sahip olduğum için, önceden okuyamadığım her şeyi, şimdi üniversitedeyken okumak istiyordum. elimdeki kitabın ismi, franz kafka, milenaya mektuplardı.
kafkanın, milena için anlattığı ve milena için yazdığı bütün mektuplar, içimde bir yerlerde jungkooka olan sevgimi hatırlatıyordu. benim jungkooka, kafkanın milenaya içi gittiği gibi, içim gidiyordu. içimde bir yerlerde, öyle bir hisse sahipti ki, oradan onu asla söküp çıkaramazdım.
kafka gibi bir ustanın aşkıyla benimkisi kıyaslanır mıydı, bilmiyordum ama benim jungkooka duyduğum sevginin de mesafe ve sınır tanıyacağını hiç düşünmüyordum. birisini düşünün, sizi o yalnızlığınızdan çekip çıkaran, sizinle bebeği gibi ilgilenen ve size gerektiği zaman abilik, babalık, ve akıl hocalığı yapan ama gerektiğinde de sevgisini gösteren birisini... jungkook, benim için o birisiydi.
jungkooka birisi diyemezdim, bütün hayatımı kapsıyordu çünkü. yoldan geçen herhangi birisi değildi, özeldi. benim içindi, benim için yaratılmıştı sanki. ona aşık olduğum ilk zamanlarda ne düşünüyorsam hala öyle düşünüyordum. onun sevgisine doyamayacak kadar arsızdım ben. ve benim sevgilim de bunun bilincinde bir adamdı.
birazdan geleceğine dair attığı mesajın üstünden yarım saat geçmişti ve gelmediği saniyeler boyunca da onu düşünüp durmuştum. kitabı okuyordum ama aklım arada sırada ona kayıyordu. gözlerimi saate çevirdiğimde, hala gelmediği için endişelendim ve yatağımdan kalktım. kitabı başucumdaki komidine bırakarak, diğer çalışma odasında sohbet eden ikiliye göz gezdirdim. "bir şey mi oldu?" soran kişi wooshikti. "jungkook gelecekti, hala ses çıkmadı. endişelendim."
"oda arkadaşlarıyla değil miydi?" kafamı salladım ve telefonumu çıkardım. "biraz önce mesajlaştık, erken ayrılmış, buraya gelecekti." "gelir bence birazdan, gittikleri yer uzaktır." benim içimi rahatlatmaya çalışırken, aslında daha çok düşünceler soktuklarından haberleri yoktu. telefonumun ilk aramasında yer alan kalbe bastım ve kulağıma yerleştirdim.
iki çalışta açıldı. "efendim sevgilim?" ses tonu sakindi ve derin nefesler alıyor gibiydi. "neredesin sen?" sesimin ciddiyetini fark etmiş olacak ki, duraksadı. "yurda geldim." gözlerimi büyüttüm sinirle. "niye haber vermiyorsun?" odada sinirle volta atmaya başladım. "sevgilim sakin ol. duş alıp geleyim yanına dedim, kokmuşum biraz. sen içki koktuğumda sevmiyorsun."
içimi rahatlatacak kadar geçerli bir cevaptı. sakinleştiğimde, odadakilere de durumu gözlerimle anlattım. "o zaman beklesene, ben geleyim odana." cevap vermesine izin vermeden dolapların oradaki aynadan kendime baktım. şortum ve tişörtümle, yurt kombinim merhaba diyordu. senelerdir birbirimizi bildiğimiz için bunu sorun etmedim ve dudaklarıma nemlendirici sürdüm.
"gören de sevgilisine gidecek sanır. ne bu hazırlık?" seojoonun benimle dalga geçme dili bile beni şuanda irite etmişti. sevgilime hazırlanıyordum zaten. gözlerimi devirsem bile, onlara karşı tavrımı korumayı öğrenmiştim buraya ilk geldiğimde. sonuçta dört sene boyunca burada yaşayacaktım onlarla. "dudaklarım kuru diye sürdüm ya, rahatsız edici."
onların bana ne tepki verdiğini önemsemeden odamdan çıktım ve karşı odaya girdim hızla. içeriye doğru seslendim ve kapıyı kapattım. "jungkook?" hala banyoda olduğunu düşünmüştüm ki banyonun kapısı açılır açılmaz göz göze geldiğim çıplak bedeniyle yutkundum. "hoş geldin sevgilim." gözlerimi üst bedeninden ayırabilirsem karşılık verecektim. bu çocuk her seferinde benim nefesimi kesmeyi nasıl bu kadar kolay becerebiliyordu...
derin nefesler aldım ve kaşlarımı çattım hızla. "aşkım ne bu hâl? ben gelmeseydim odaya, ya başka birisi gelseydi?" gözleri büyüdü verdiğim tepkiyle. "senin geleceğini biliyordum güzelim." gözlerimi devirdim ve ona doğru adımladım.
"bana bak jeon jungkook. eğer bu şekilde odada dolanırsan, oda arkadaşların varken, yemin ediyorum o giymemi istemediğin crop kıyafetimi giyer, fakültenin içinde dolanır, bütün ilgiyi üstüme toplarım." söylediklerime karşı kasları çatılırken, omzumu silktim. "saçmalama taehyung, beni sinirlendirme."
"o zaman sen de beni sinirlendirme ve bir daha tişörtsüz bu banyodan çıkma." gözlerimi onun üstünden çekerek kollarımı göğsümde birleştirdim. "bütün gün yoktun zaten, sinirlerimi bozuyorsun." dudaklarımı büzdüm ve ona bakmadan yatağına geçip oturdum. yanıma geldi ve üstten bana bakarak tişörtünü üstüne geçirdi. hala ona bakmıyordum.
yastığıyla oynamaya başladığımda yanıma oturdu ve beni kucağına çekti. "benim sevgilim bana trip mi atıyormuş..." yanaklarımı öptü, her ikisine de burnunu yasladı ve kokladı. "içim gidiyor sana." içim titredi o bunu kulağıma doğru söylerken. "içimi titretiyorsun. hala başkalarını kıskanıyorsun, bendeki yerini bilmiyormuş gibi."
gönlümü almaya çalışırken, kendine daha da fazla aşık etmesine kızsam da, yüzümü boynuna yasladım. "biliyorum yerimi, sadece istemiyorum bedenini görmelerini. tamamen benim ol istiyorum ben." boynuna öpücükler bırakırken, sesim boğuk çıkmıştı. "tamamen seninim zaten." yanaklarımdan tuttuğu gibi dudaklarıma sert bir öpücük bıraktı.
sinirle koluna vurdum. "yapma şunu." yüzündeki sırıtışı görmek, yine içimdeki hisleri harekete geçirdi ve bu kez ben öptüm dudaklarını. "birisini gün içerisinde nasıl bu kadar özleyebilirsin ya, imkansız değil mi bu jungkook..." yüzümü yanaklarına yasladım ve yanaklarını kokladım. "değil sevgilim, değil."
"seni seviyorum jungkook."
"ben de seni seviyorum taehyung."
bölüm sonu
birkaç bölüm böyle gider, sonra bir kaos, sonra final ksmqmqlsd (max 25 bölüm tutarım ben bu fici ✨
sizi seviyorummmm ❤️
YOU ARE READING
standing next to you'tk
Fanfiction"her zaman yanında duracağım, ateşler içindeyken bile." aynı yurda düşen iki sevgilinin, koridor aralarında yaşadığı tatlı bir aşk hikayesi,, 10 bölümlük mini bir fic tamamlandı