nine

204 28 18
                                    


"seni hatırlatır her bir yıldız,
ama hepsi senin bana parladığın gibi parlayamaz. senin gözlerindeki tek bir parıltı için, gençliğimi, galaksilerin için ömrümü feda ederim."

bölüm müziği: taehyung, slow dancing (until the morning ⭐

-----------

fakültenin içerisinde, elimdeki kahve bardağıyla, wooshikin anlattığı hikayeyi dinlerken, bir yandan da gülmemek için kendimi zor tutuyordum. dersimizin başlamasına neredeyse yarım saat vardı ve vizelerimizi bitirmiş, final dönemine doğru geçmiştik. finallerimizin daha zor olacağını söylediklerinde, bizi bu denli zorlayacaklarını tahmin etmemiştim ama bunu daha da ileride öğrenecektim.

mühendislik okumak, yaptığım en doğru seçimdi kendim için. amerikada, abimin şirketinde jungkooka ve bana yer açılacaktı ve ikimiz de hayat gelirimizi oradan sağlayacaktık. buraya sadece iki sevgili olarak bir macera uğruna gelmiştik. başlarda burayı sevmek benim için çok zor olmuştu. alışabilmek, her şeyin yolunda gitmesini sağlayabilmek çok zordu. ama yanımda jungkook var diye kendimi hep avutmuştum.

birtakım gerginlikler yaşasak da, birbirimize olan sevgimiz, yaşadığımız gerginliği atlatmamızı sağlamıştı ve biz bu dünyanın iki huzurlu insanına dönüşmüştük bir anda. onunla yaptığım her şey çok özeldi, ona sahip olmak, ona aşık olmak hayatımın en güzel ve en özel evresiydi, hiç kuşkusuz.

ona büyük bir sevgiyle bağlıydım. bu sevginin, benden gitmesini hiç istemiyordum. yıllarca benimleydi, bundan sonra da benimle olacağına emindim. düşüncelerimin dehlizlerinden boğulurken, wooshik'in anlattığı şeyden bir anlık soyutlanmıştım. olduğum ortamdan soyutlanmıştım. jungkooku düşünmek ben de hep böyle bir etki bırakıyordu. elimdeki bütün işi bırakıp sadece onu düşünüyordum. dünyam, onun galaksisi etrafında dönüyordu ve ben bundan çok memnundum.

bölümlerimiz, benzer bölümler olduğu için fakültemiz de aynıydı. onun dersinin benden önce olduğunu bildiğim için, biraz erken gelmiştim. derse girmeden önce yüzünü görmek istiyordum biraz da olsa. oda arkadaşlarımdan en çok wooshik ile samimileşebilmiştim ve o da benim bölümümdeydi. ona jungkookla sevgili olduğumuzu söylemek erken mi olurdu kestiremediğim için bekliyordum. bir gün mutlaka herkes bizim sevgili olduğumuzu öğrenecekti, sadece açılmak için biraz daha zamana ihtiyacımız vardı.

özgürce elinden tutmak, yanında olmak, öpmek, koklamak isteği hâla içimde mevcuttu ve bunu gerçekleştiremediğim zamanlarda üzülsem bile, jungkooka gidiyordum hemen. o da beni yatıştırıp, güzelce benimle ilgileniyordu ilk günkü gibi.

yaklaşık bir saat sonra jungkookun dersinin bittiğini gördüm. anfilerinin kapısı açılmıştı ve içeriden önce öğretmenleri daha sonra ise öğrenciler çıkmaya başlamıştı. elindeki bilgisayar çantasına omzuna asıp kot ceketini düzelten sevgilimi görür görmez, ayağa kalktım. elimdeki bitmiş kahve kutusunu kenardaki çöpe atarak ona seslendim. "jungkook!" yanına koştuğumu gördüğünde, kollarını açtı sarılabilmem için.

hızla boynuna atıldım ve evim gibi hissettiğim yere burnumu sürttüm. insan içinde oluşumuzu ikimizde pek umursuyor gibi değildik. içimizden geleni yapmak, her zaman daha doğru geliyordu bana göre. istedikleri kadar bir erkekle bir erkeğin romantik bir şekilde sarılmasını eleştirsinlerdi, biz bunu hiçbir zaman umursamayacaktık. boynuna öpücüklerimi dizdiğimde, saçımın kokusunu içine çekişini duydum. "bal sevgilim."

her zamanki hitabıyla konuştuğunda, yüzümü boynundan çekerek gözlerinin içine baktım. "seni çok özledim." yüzünde bana karşı dayanılmaz bir ifade vardı. bu ifadeyi artık tanıyordum. beni öpmek istiyordu ama insan içinde olduğumuz için yapamıyordu. "beni öpmek mi istiyorsun?" cüretkar bir ses tonuyla sorduğumda, yüzlerimizi yakınlaştırdı. gözlerim büyüdü ve hızla etrafa baktım. "şimdi bu homofobik dünyayı siktir etsem, herkesin gözü önünde seni burada öpsem, bizi taşlayacaklarını, hakaret edeceklerini umursamadan, seni tam burada öpsem... ne güzel olur."

o böyle söylediğinde, gözlerimizi birleştirdiğinde ve ses tonunu inceleştirip benimle yükselebileceğim bir tonda konuştuğunda, kendimi kaybediyordum. yine kendimi kaybettiğim bir anda, yanaklarını kavradım. "sen yapmazsan, tam burada ben yapacağım jeon jungkook." kaşları havaya kalktı ve gülümsedi. bu bir redden çok onaya benziyordu. ve insanların bizi küçük gireceğini, hor göreceğini, hakaret edeceğini, taşlayacağını bile bile yanaklarını daha sıkı kavradım. dudaklarımızı, koridorun ortasında, herkesin içinde birleştirdiğimde, yüksek bir uğultunun oluştuğunu anlamak çok güç değildi.

dudaklarımı özgürce sevdiğim adamın bal dudaklarında dinlendirirken ve hareketlendirirken, arkamda olan karmaşayı, atmosferi, sesleri dünya dışında bırakmıştım. demiştim ya, benim dünyam sadece jeon jungkookun galaksisi için çalışıyordu ve o galaksinin sahibi oğlanı herkesin içinde öpüyordum. dillerimiz işin içine girdiğinde, nefeslerim kesildi ve dizginlenmek adına geri çekildim.

ikimiz de öpüşmeden dolayı dağılmıştık. onun dudakları şişmişti, benimse yanaklarım kızarmıştı. ama ikimizde birbirimizde bu tür etkiler bırakmaktan memnunduk. ellerimi sıkı sıkı tuttu ve etrafta bize bakan insanları önemsemeden arkadaş çevremizin olduğu masaya ilerledi. jungkooka yürüyen bir kız tayfasının bizim sevgili olduğumuzu, daha da fazlası koridorda öpüştüğümüzü görmeleri, ne yalan söyleyeyim, içimin yağlarını eritmişti.

arkadaş grubumuzdan ıslıklar yükseldi. "tahmin ediyorduk ama hiç böyle bir şey beklemiyorduk be oğlum." eunwoo konuştuğunda, başta ona uyuz olsam da, verdiği tepki biraz da olsa içimi rahatlatmıştı şimdi. yoongi zaten biliyor gibi oturuyordu ve mingyu hiç yadırgamamıştı. wooshike baktığımda, o da gülümsüyordu. "tahmin etmiştim. jungkooktan bahsederken gözlerinin içi gülüyordu." söylediği şey içimi ısıtırken teşekkür ettim anlayış göstermesine.

"biz de bir şey itiraf edeceğiz, madem herkes burada." jungkookla yan yana oturduğumuz sırada, ciddiyetle konuşan mingyuya döndüm. eunwoonun ellerini tuttu ve masanın ortasında ellerini birleştirdi. "biz de bir senedir sevgiliyiz. ama çekiniyorduk toplumdan." gözlerim büyüdü öğrendiğim bilgiyle. "oha, hiç gay gibi durmuyordun sen!" yaptığım yorum mingyunun gülmesini sağladı.

"gay olduğunu benimle beraber anladı desek daha doğru." eunwoo'nun yaptığı açıklamayla kafamı salladım ve onları tebrik ettim. içimde bir yerlerde, bir şeylerin tamamlandığını, özümüze döndüğümüzü, doğal olanın bu olduğunu, toplumu önemsemenin insanı daha da yıprattığını bir kez daha anladım.

sevgilim ve ben, birbirimize deli gibi aşıktık ve bunu kimseden saklamayacak kadar güçlüydük. gece yastığa kafamı koyduğumda, onunla kurduğum düşlerin birer birer gerçekleşiyor oluşuna gülümsedim ve anın tadını çıkararak sevgilime yaslandım.

bölüm sonu

bir sonraki bölüm final

sizi öpüyorumm

standing next to you'tkWhere stories live. Discover now