İllaki, bir gün oturduğunuz yerden kumandanın elinize gelmesini istemişsinizdir Veya yorgun olduğunuz ama gitmeniz gereken yerler olduğunda ' Keşke benden bir tane daha olsaydı ' demiş olabilirsiniz. Ama en sonunda o kumandanın elinize gelmeyeceğini bilerek uzanıp kumandayı alırsınız. Kendinizin bir kopyasını yapamayacaginizi bilerek, yorgun bir şekilde kalkar ve yine gitmeniz gereken yere kendiniz gidersiniz.
Özel güç veya süper güç ne dediğiniz fark etmez, insanlar bunların gerçekten var olmadığına inanarak hayatına devam ederler. Bunların var olduğunu söyleyen kişilere ve 'Hey özel gücüm olmasını istiyorum.' Diyenlere güler geçerler. Bazen de bunu diyen kişilere 'Deli' derler.
Sanırım bu insanların bana söyleyeceği şey de budur: 'Sen gerçekten de aklını oynatmışsın.'
baştan söyleyeyim. Ben insanların deyimiyle deliyim. Ben bilim insanlarına göre deneyim. Ben aileme göre tehlikeyim. Ben delilere göre özelim. Ben kendime göre...lanetliyim.
Işte benim bu dünyanın kurallarına göre oynamam gerekiyor. Yani ailemden bile saklamam gerektiğini öğrendiğim gerçek kimliğimi kimsenin bilmemesi gerekiyor.
Bazen benim gibi lanetli insanların olup olmadığını düşünüyorum. Her sabah ekmek almaya gittiğim marketteki kasiyer, yolda yürüyen ve peçete satan kadın, sürekli evimin önünden geçen otobüsün şoförü. Acaba diyorum; ' Acaba onlar da lanetli mi ve o yüzden böyle bir hayat mı sürüyorlar. ' diye düşünüyorum. Ama düşünmenin bir anlamı olmayacağını hatırlıyorum sonrasında. Çünkü eğer lanetlilerse, benim gibi saklamak zorunda kalacaklarını biliyorum.
Tabii bu düşüncelerim bir gün durdu. O insanların özel bir güce sahip olmadıklarını anladığım o gün, rutin haline gelen bu düşünceler kesildi. Belkide hayatımın dönüm noktası olan gündü veya ben öyle düşünüyorum.
O gün her zamanki gibi babamın ve annemin kavgasıyla uyandım. Gözlerim açılır açılmaz telefonu açarak saatin kaç olduğuna baktım. "Ah gerçekten mi saat daha gecenin dördü. " sessiz kısık bir homurdanmayla kafamı, yastığa geri koydum.
Ama bir kere uyandıktan sonra geri uyuyamayacağımı biliyordum. O yüzden ister istemez annemle babamın tartışmalarını dinliyordum. Hafifçe sırıtarak, ağlamaklı bir sesle fısıldadım. "Kusura bakmayın artık. Uykumu bölmenizin nedenini öğrenmem lazım."
Ayağa kalkıp üstüme bir ceket aldım. Kapımı açtığımda sesler daha net geliyordu artık. Bir an tereddüt etsemde yine de dışarı çıktım. Annemle babamın konuştuğu odaya doğru ilerlerken içimde bir sıkıntı vardı. Sanki bu kavga herzamankinden farklıydı. Odanın kapısına yaklaştığımda durdum. Kapıyı tıklatmak için elimi kaldırmıştım ki annemin bağırtısı beni resmen şoka sokmuştu.
Annemle babam herzaman kavga ederlerdi. Ama asla birbirlerine seslerini yükseltmezlerdi. Özellikle annemin şimdiki çıldırmış gibi çıkan bağırtısı içerde birşeylerin döndüğünü gösteriyordu.
O an içeri girmemenin en iyisi olduğunu düşünmüştüm. Ve ilerde bu küçük kararımın hayatımı etkileyeceğini bilmiyordum.
Annemin bağırtısına karşılık veren babamın sesi onun aksine oldukça sakindi.
"Hayatım, bunun gerekli olduğunu biliyorsun. Hem Daku-san oldukça cömert birisi biricik kızımız için bize yüksek miktar ödeyeceğinin garantisini verdi. Hatırlıyor musun?"
Ha? Ne? Kim? Neden? ... Daku-san da kim? Üstelik benim için aileme yüksek miktar ödeyeceğini mi söylemiş?
Kapının önünde donakalmış şekilde duruyordum. Annemin sesini duyduğumda bir umutla yanlış anladığımı kanıtlayacak birşey söylemesini bekledim.