I. KISIM,
'YEDİ GÜNÂH.'⚘
ben küçük bir çocukken,
annem ve babam yoktu;
bu yüzden kimse bana bir şey almazdı,
şiir yazmayı da bilmezdim şimdiye kadar.
sahi, şiir kaç kıta olurdu normalde?•
Ben daha sekiz yaşına basmamışken, bizi sokaklardan toplayıp etraftaki insanlara para dilenmek için görevlendiren, başımızdaki pek saygı değer yaşlı adam, "Bu dünya sadece siz çocuklar için hem bu kadar acımasız hem de bu kadar güzel." demişti. O esnada elinde bizden kopardığı paralardan aldığı, o zamanların pahalı sayılabilecek Marlboro marka uzun bir sigara tutuyordu. Beyaza kaçan saçları ve çökmüş yüzüyle pek fazla zamanının kalmadığı o zaman küçük aklımla bile anlayabileceğim kadar açıktı. O adamın, kazandığım paraları almasından dolayı her gece ölmesi için dua ettiğim için aslında biraz vicdan azabı hissederdim o zamanlar -bu yüzden yaşlı adam bana her baktığında ciddi bir yüz takınır, diğer çocukların aksine dinlermiş gibi yaparak derdini her zaman bana anlatmasına izin verirdim. Tabii ki, şimdiki yaşımda bile hatırlayacağım bazı internetten alınma özlü sözler söyleyeceğini bilsem kesinlikle buna izin vermezdim ama şu anda konumuz bu değildi. Kesinlikle değildi. Hayır.
Bizim yaşlı adamın kafası, benden duymuş olmayın, biraz bunamıştı. Hani ciddi manada öyleydi. Ara sıra beni, benden bir yaş büyük ve ten renklerimiz arasında Güney ile Kuzey Kore arasındaki fark kadar fark olan Kara Dudu ile karıştırırdı -ki farklı olan tek şey ten rengimiz değil, cinsiyetimizdi de ama o yaşlarda cinsiyet ayrımı pek yapılamadığı için bunu söyleme gereği duymuyordum- bu durum da benim, onun bunamış olduğu hakkındaki ilk fikri kazanmama sebebiyet veren etkendi.
Her neyse, bu bunamış yaşlı adam onu dinleyen tek kişi olan beni başkalarıyla oldukça umursamaz bir şekilde karıştırır ama para konusunda asla karıştırmazdı. Asla. Siktiğimin yer ve göğünün yerini bile karıştırırdı ama biz biraz az para verelim hemen eline o demirden bastonu alır, bizi sıraya sokar ve sırtlarımızı açmamızı isterdi. Asla unutmam, ilk bastonu sırtıma yediğimde on iki yaşımdaydım. Bizim bok götüren mahalleye zengin bir hayırsever gelmiş, benim gibi para kokusunu alan it sürüsü de hemen peşine takılarak durumumuzun berbatlığını ağlayarak -Kara Dudu manav tezgâhından bir soğan çalmıştı da ağlamamız kolay olmuştu- anlatmıştık. Tabii adam bizim aslında hırsızlık yapan ve yaşlı adama para götüren köleler olduğumuzu bilmiyordu, hemen cebinden yüklü bir miktar para çıkararak aramızda bölüştürmüş ve bu paralarla bir şeyler almamızı, mümkünse karnımızı doyuracak, söylemişti. O zamanlar yediğimiz en lüks şeyin buz parmak olduğu göz önüne alındığında, biz aptal gibi yemek yediğimizi sanarak bakkaldan buz parmak almış ve kimse görmesin diye de bakkalın küçük kilerine beş kişi sığmaya çalışmıştık. Şimdi hatırladığımda, hepimizin uzun zamandır yıkanmamış bedenleri ve elimizde erimeye yakın buz parmaklar ile neden bu kadar mutlu olduğunu artık pek anımsamıyorum. (Aslında, küçüklüğüme dair çoğu şey sanki başka bir insanın anılarıymış gibiydi ki bu aslında bir raddeye kadar, bazı değişen yönleri saymazsak, doğruydu.)
Ama bu tür ayrıntıları geçer ve asıl konuya gelirsek, biz buz parmakları aldıktan ve yiyip yaşlı adamın yanına gittikten sonra, yaşlı adam anında ondan saklı işler karıştırdığımızı anlamış -bence üstümüze bizden gizlice kamera falan yerleştirmişti, başka açıklaması olamazdı- ve bizim grupta, bir ayağı sakat olan Mami'yi zorlayarak buz parmak aldığımızı öğrenmişti. O bastonun sırtımda bıraktığı izi de o günden sonra ister istemez taşımış hatta bu yara ben büyüdükçe benimle beraber büyüyerek bir nevi bana o anı ve insanlar unutmamamı isteyen bir yoldaşa dönüşmüştü. Şimdi bile bunları düşünürken sırtımdaki o yaranın acısını hissediyormuş gibi bir ürperti belimden sırtıma doğru yükselmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
zamanla aramdaki problemler ≡ bxb
Short StoryHırsız çetesinden olan Oflaz, bir mafya örgütünün başını soymaya kalkıştığında kendisini mafyaların arasında bulur. • |⚘021223