TESPİT

45 5 20
                                    

Saat 6'ya gelmiş olmalıydı ki kulaklarımda çınlayan sesle aniden gözlerimi açıp yatakta doğruldum. Çünkü hemen uyanmadıkça o ses asla gitmiyor, gerçekçiliğini daha fazla kazanıyordu. Bu hep böyle olmuştu, ve biliyordum ki hep böyle kalacaktı.

Yataktan kalkıp elimi yüzümü yıkayarak üzerimi değiştirdim. Diğerleri hâlâ uyuyorlardı. Bu saatte kalkıp diğerleri uyanıncaya kadar sessizliği dinlemek en alışık olduğum şeylerdendi. Teşkilatta olan bir ajandım, biz beş kişilik bir ekip, hayır ekip değil, aileydik. Her ne kadar aralarına biraz geç de dahil olmuş olsam bu aileden biri olmama engel olamamıştı. Evden sessizce çıktığımda diğerlerinin aslında şuan evden çıktığımdan haberleri olduğunu biliyordum.

Alışık olduğum yere doğru yürümeye başladım. Aslında arabayla da gidebilirdim fakat zaten saat henüz erkendi ve fazlasıyla zamanım vardı. Havalar henüz soğumamıştı, bana kalsa asla soğumasını istemezdim çünkü kış ayından nefret ediyordum.

Yol bir saatte bitmişti, hemen ileride duran hastanenin bahçesinde ki banka oturdum. İleride ki kulubede olan görevliler beni tanıyıp başlarıyla selam verdiler. İlk zamanlarda olduğu gibi yanıma gelip, 'Hastanemiz 9'da açılıyor', 'erken geldiniz', 'isterseniz bir kaç saat sonra tekrar gelin' gibi şeyler zırvalamıyorlardı.

Saat 9'a geldiğinde açılan hastaneden girip sekreterin beni getirdiği odaya girdim. "Kübra hanım birazdan gelecek, lütfen bekleyin."

Kafamı onaylarcasına sallayarak beklemeye başladım. Artık bu beyazlarla döşenmiş odayı görünce midemin bulandığını hissediyordum. Yaklaşık on beş dakika sonra Kübra hanım içeriye girerek sandalyesine oturdu.

"Günaydın Sare," dedi önünde ki bazı dosyaları açarak. "Nasılsın bugün? kendini nasıl hissediyorsun?" Bal köpüğü gözleriyle bana sevgiyle bakarken gülümsemeye çalıştım.

"İyiyim." Kübra hanım işinde iyi olan bir psikiyatristti fakat buraya zorla geldiğim için hiçbir etkisi olmadığını düşünüyordum.

"Yine erken gelmişsin, öyle söylediler." Dedi kafasını yana yatırarak. Her haftanın bir günü buraya gelmenin hiçbir faydası yoktu aslında.

"Evet, uyanır uyanmaz geldim."

"Saat 6'da yani?" Diye sordu. Onu onayladığımda konuşmaya başladı. "Buna artık bir son vermen gerekiyor, en azından son vermeye çalış. Artık her sabah o saatte kalkmak zorunda değilsin."

Dışarıdan bakınca belki o kadar kolay görünüyordu ama çocukluğunuzu mahveden alışkanlıklar o kadar kolay bırakılmıyordu. Belki hayatında benim yaşadıklarımın onda birini kadar bile yaşamamış olan birinin, okuyup kariyer yaparak bana, 'iyi olabilirsin' demesini ciddiye alamıyordum. Zaten benim yaşadıklarımın birazını bile yaşamış olsaydı şuan o sandalyede değil benim oturduğum koltukta oturması gerekirdi.

Alayla gülümseyip "size demesi çok kolay, öyle demekle olmuyor." Dedim. Ellerimi saçlarıma daldırdım, başım ağrımaya başlıyordu. "Her sabah o sesin beni nasıl yataktan korkuyla sıçrattığını siz değil, ben biliyorum. Ya, ben bazen o sesi bırakın duymayı, onun verdiği acıyı hissediyorum. Ve bazen o sesi duymamak için ölmek bile istiyorum." Anlattıklarım kafasını karıştıtmıştı çünkü bunları diğer seanslarda söylememiştim, yeni duyuyordu.

"Ne sesinden bahsediyorsun?"

Daha önce kimseye bu kadar ayrıntılı anlatmadığım geçmişim, şimdi birazını anlatmama izin vermiyordu. "Beni her sabah uyandıran ses..." Devam edemedim. Tekrar kulaklarıma dolmasından korktuğum sesi duymamak için hızlıca devam ettim. "Beni her zaman 6'da uyandırdı, uyandırma sesi her zaman aynıydı. Parmağındaki yüzüğü kapıya vurup uyanmamı beklerdi." Dudaklarıma yapay bir gülümsemeyi kondurdum. "Hayır beklemezdi. İlk zamanlarda uyanmazdın, o yaştaki küçük bir çocuğun uykusu ağır olurdu çünkü. Benim de ağırdı, o sese uyanmazdım fakat kollarımda ve ellerimde hissettiğim ince sızıyla uyanmak zorunda kalırdım." Hiç geçmeyen çizik izlerine baktım, ellerimin üzerinde, içinde, bileklerimde... İçimde bir yerler sızladı. Diğer çocukların yaptıklarının yanında, asla yaramazlık bile sayılmayacak şeyler yüzünden ellerimi hep çizmişti. Hep... "Çizikler atardı çünkü. Ev önlüğünün cebinde ufacık bir jilet taşırdı ve istemediği bir harakette bulunursam beni zapt etmek için onunla ellerimi çizerdi." Sustum. Yine sustum. Susmazsam yer ve gök yarılırdı ve ben sağ çıkamazdım. Çünkü... Susmazsam ağlardım...

GEÇMİŞİN KALINTILARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin