0.1

780 29 0
                                    

Yine kampüsten çıktığı gibi bir otobüse atlayıp çalıştığı bara gelmişti Milena. Bugün fazla çalışmayacağından hayli bir rahatlık vardı. İşe bir gün arkadaşıyla kafa dağıtmaya geldiğinde kapının önündeki ilan sayesinde başlamıştı. Dersi olmadığı gün gelip barın sahibiyle konuşmuş, sohbet ilerledikçe iyi anlaştığını varsaymıştı patronuyla. Lüks bir yer olduğundan işine extra özen göstermesi gerektiğini biliyordu. Bu yüzden ne geç gelir, ne de müşterilerle extra polemiğe girerdi.

Milena'nın Ağzından;
Bardan girdiğim gibi burnuma dolan ağır sigara ve alkol kokusuyla yüzümü buruşturmuştum. Okulumun ikinci döneminden beri burada çalışıyordum -yani bu da 3 aya tekabül ediyordu-. İş arkadaşlarımla iyi anlaşmam da burayı çekilir hale getirmişti. Yoksa bir kadının gerçekten burada çalışması zordu.

Arka tarafa geçtiğimde üzerime doğru kollarını açarak gelen Almeda'ya karşı göz devirmiş, dolabıma uzanarak önlüğümü almıştım. O da göz devirmeme karşı huysuz huysuz konuşmaya başlarken arkamı ona dönüp geriye doğru adım atmış, önlüğümü bağlamasını ister gibi ipliklerini eline doğru uzatmıştım.

"Daha dün görüştüğümüzü biliyorum Milena, ama seni hemen özlüyorum. Şeytan tüyü olabilir mi?"

O bir yandan önlüğümün ipliğini kurdele şeklinde bağlarken ben de keyifle mırıldanmıştım. Bir yandan göğsüme isim kartımı yerleştiriyordum. İsim kartının saçma olduğunu bir kez daha düşünmeden edemedim. Çünkü isim bir yere kadar haklı bir gerekçeydi fakat soyadımızı da ekleyip öyle çıkarttırmamız söylenmişti. Bu da bazen biraz sıkıntı yaratıyordu, sosyal medyamı çok çabuk bulmaları gibi. Neyse ki hesabımı birkaç istekten sonra korumaya almıştım.

"Olabilir, bence de. Yoksa beni bu kadar çok benimsemene anlam veremiyorum. Bugün yorucuydu, oysa tüm gün uyuklamaktan başka bir şey yapmadım. "

Almeda bu söylediğime gülerken ben de ona doğru dönmüş, yanaklarından hızla birer makas almıştım. O da işlerin yine her zamanki gibi yoğun olduğunu birkaç yakışıklı çocuk kestiğini anlatırken asıl yoğunluğun birazdan başlayacağına emindim. Akşamüstü bir anda mekan tamamen dolar, localara kimin geçeceği hakkında görev dağılımı yapardık.

Almeda'ya seslenen Okan'la birlikte Almeda oflayarak hızla içeriye doğru ilerlemiş, ben de çantamı dolaba tıkarak onun arkasından gitmiştim. Localarda genellikle ünlüler olurdu. Lüks mekan desem dahi müşteriler onlar için kesinlikle tehlike arz ediyor gibi davranıyorlardı. Tabi bir taraftan düşününce de öyleydi.

Okan benim de geldiğimi görmesiyle gülümsemiş, tüm garsonları karşısına dizerek konuşmuştu.

" Bugün bu barda Simge, Kenan ve ben olacağım. Locanın barına Almeda, Milena ve Doruk bakacak. Bir terslik olursa çağırmanız yeterli. Extra yoğunluk olacağı için birkaç arkadaş da çağırmıştım. Onlar da birazdan gelmiş olurlar, siparişe onlar bakacak. "

Hepimiz onun dediklerini kafamızla onaylarken Almeda'ya dönmüştüm karnımı tutarak. Gözleri hemen büyüyünce mahçup bir şekilde gözlermi yummuştum.

"Yine mi bir şeyler yemeden geldin? Hem sen demiyor musun aç olunca halsizleşiyorum diye. Arkada bir şeyler var, onu atıştır ben de bara geçiyorum. "

Onu kafamla hızla onaylayıp arkaya geçmiş, dediği gibi poşetteki sandviçi alıp hızlı ısırıklar almıştım. Kolumdaki saate bakıp hemen ayaklanmış, bir yandan üzerini okşayarak gülümsemiştim. Annem almıştı bunu, beklemediğim bir anda hediye etmiş, dalga geçerek baktıkça beni hatırla demişti saate. Gerçekten de her baktığımda onu hatırtıyor, özlemime özlem katıyordu. Bir an önce ziyarete gitmek istiyordum geri Antalya'ya. Sıcağından şikayet etmeyi bile özlemiştim sanırım memleketimin.

gözler yalan söylemez / barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin