Sene 2005, Adana.
"Anne, için mi hapını?" Dedi Pusat Kavi, "okula gideceğim ben birazdan."
Pusat Kavi annesinden ses alamayınca bir maske takıp annesinin odasına ilerlemişti.
Annesi bir hastalığa yakalanmıştı, Pusat Kavi'nin abisinin ölümünden sonra evlat hasretini kaldıramamış ve hasta olmuştu.
Pusat Kavi ve ailesinin o dönem pek durumları iyi değildi, annesinin hapı çok pahalıydı, o yüzden Pusat Kavi okul sonrası bir berberde çıraklık yapıyor, babası ise bir fabrikada çalışıyordu.
Tek emekleri o hapı almak içindi.
Pusat Kavi annesinin ölümünü asla istemezdi. O yüzden başka çaresi yoktu, 12 yaşında hem çalışıp hem okuyordu.
"Anne?" Dedi odaya girerken, annesinin gözünden yaşlar akıyordu, hızlıca annesinin yanına yanaştı. "Anne neden ağlıyorsun? Hem, hapını da içmemişsin." Dedi Pusat Kavi. "Oğlum..." Dedi annesi, gözleri haptan hemen annesine çevrilmişti Pusat Kavi'nin.
"Anne ateşinde var, çok termişsin sirkeli su yapayım mı bir tane?" Diye soru yöneltmişti Pusat Kavi. Annesi gözlerini zar zor açık tutuyordu. "İyi misin anne? Hiç böyle olmamıştın." Dedi tedirginlikle Pusat Kavi, "Anne!" Dedi tekrardan, annesinin gözü yavaş yavaş kapanıyordu.
Pusat Kavi hızlıca hapı aldı, annesinin boynundan tutup kafasını biraz kaldırdı ve hapı yutmasını sağladı. "Anne!" Dedi tekrardan, annesinin gözleri kapanmıştı.
Pusat Kavi hızlıca annesinin yanaklarını kavradı. "Anne aç gözünü, Anne!" Dediğinde gözünden yaşlar akıyordu. "Anne beni bırakma ne olursun bırakma!"
Hızlıca nabızı kontrol etti, atmıyordu.
"Anne ölemezsin, hayır!" Diye hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı Pusat Kavi.
Babası işten gelene kadar bekledi annesinin ölü bedeni yanında, ağladı, ağladı.
Annesinin onu hiçbir zaman bırakmasını istememişti, annesi onun en değerli hazinesiydi.
Şimdi ise annesiz bir hayat, Pusat Kavi'yi bekliyordu.
◇◇◇◇
"Bulduk Pusat Kavi!" Diye koşuşturuyordum adliye koridorlarında, telefonu kulağıma dayamış roket takımına haberi salmıştım. "4 yıldızlı otele kayıt yaptırmış. Manisa otel, oraya gidiyorum şuan. Eğer Ülkü yanında ise onunla gel. Orada buluşalım."
"Tamam Mavi, geliyoruz biz." Onaylanmasının ardından telefonumu kapatıp adliyeden çıktım, motoruma binip hızlıca Manisa otele sürmeye başladım.
Şu işler bittiğinde kendime bir tane araba alacaktım, net.
Çok geçmeden otelin önüne gelmiştim, motorumdan inip kaskımı motorumun üzerine koymuştum.
Gözlerim roket takımını aradı, yoklardı. Sanırım biraz bekleyecektim.
Otelin kapısını dikkatlice inceliyordum, belki çıkar veya girer diye.
Arkamdan 'bö' diye bir sesin gelmesi ile yerimden sıçradım, hızlıca arkamı döndüğümde Poyraz ile gözlerim kesişti.
"Lan!" Diye Poyraz'ın koluna vurdum. "Ödüm koptu, manyak." Dedim, gülerek bana bakıyordu. "Bizde savcı hanımı korkusuz sanıyorduk, bir bö kelimesine korktu."
"Bak hele bak!" Dedim kaşlarımı çatarak. "Haksızlık bu, dalmıştım ben." Dedim motora yaslanarak.
"İyi, öyle olsun bakalım." Diye karşılık verdi, bende gözlerimi tekrardan kapıya çevirmiştim. "Rastladın mı hiç? Takımın diğerleri nerede?" Diye ard arda sorularlar yöneltti.