Ormanda bir yerdeydim, heryer kapkaranlıktı, üzerimde beyaz bir elbise vardı, koşuşturuyordum öylece.
Bir anda Kağan Ali çarptı gözüme, onu görür görmez sanki gece aydınlandı. Uzaktan gülümsüyordu bana, bende ona gülümseyip hızlıca Kağan Ali'nin yanına koştum.
Gelir gelmez ilk sarıldı bana, sonrasında ellerimden tuttu. "Uyandın mı?" Dedim gülümseyerek, başını salladı. "Seni bekliyordum, iyi ki uyandın... ama neden buradayız?" Diye sordum, cevap vermeden yüzüme bakmaya devam etti.
"Neden konuşmuyorsun Kağan Ali?" Dedim kaşlarımı çatarak, sadece bana bakıyordu. Neden konuşmadığını anlamadım, etrafıma baktım. Sağıma, soluma, arkama. Geri Kağan Aliye döndüğümde göğsündeki yaraya çarptı gözlerim.
"Kağan Ali!" Dedim gözlerimi açarak. "Vurulmuşsun! Kim yaptı bunu sana!" Diye bağırdım, Kağan Ali yere bıraktı kendini. Hızlıca yanına çömeldim, başını dizime koydum. "Uyan! Kağan Ali uyan!"
Gözleri kapalıydı, uyanmıyordu. Uzaktan bir ses geldi kulaklarıma.
"Hanımefendi!"
Bir hışınla uyandım yattığım yerden, etrafıma baktığımda hastane odasındaydım. Kağan Ali hâlâ yatıyordu ve bir hemşire vardı.
"Kabus görüyordunuz sanırım, hastanın kontrolünü yapmaya geldim ben." Dedi karşımdaki hemşire, başımı salladım.
Duvardaki takvime baktım. 20 şubattı. Kağan Ali komaya gireli 1 ayı geçmişti.
Hergün yanına geliyordum, umutluca bekliyordum uyanmasını, hastaneden çıktığım olmuyordu zaten.
Hemşire kontrolleri yapıp bana döndü. "Hastamız daha iyi, en yakın zamanda uyanır umarım." Dediğinde gülümsedim. "Uyanır o, bütün zamanını uyuyarak geçirecek değil ya." Hemşire gülümseyerek odadan çıktı.
Kağan Aliye dönüp elini tuttum ve öptüm, sonrasında yüzüne baktım ve teker teker inceledim. 1 aydır yaptığım şey buydu, yüzünün her noktasını ezbere biliyordum. Burnunda ki bene kadar.
"Valla senden rahatı yok Kağan Ali efendi, silah arkadaşların gitsin dağda tepede savaşsın, sen gel burada fosur fosur uyu." Dediğimde güldüm, yine bir karşılık gelmemişti. Gülüşüm yavaş yavaş söndü. "Kavgalarımızı bile özledim." Dedim. Elini sıkıca tuttum.
"Ben bu eli hiç bırakmayacağım, sende kendini bırakmayacaksın tamam mı?" Yine bir cevap yoktu.
"Koray diye bir çocukla tanıştım, burada doktor, senin ameliyatınada o girmiş. Elinden geleni yapıyor seni uyandırmak için, sende zorlama artık ya." Dedim. "Bak sen uyan, bana bağır çağır. Tek kelime edersem Namerdim, yeter ki konuş sen."
Telefonumun çalması ile cebimden hızlıca çıkarttım, arayan Poyrazdı. Açıp kulağıma dayadım. "Alo? Neredesiniz diye hiç sormayacağım sayın Savcım ama yetti artık! Uğrayın da yüzünüzü görelim." Dedi Poyraz, gülümsedim. "Bugün uğramaya çalışırım Poyraz amirim." Dedim. "Tamam bak, bekliyor olacağım." Dedi, "Tamamm." Diyerek telefonu kapattım.
Artık yerimden kalkma zamanı gelmişti. "Ben gidiyorum Kağan Ali bey ama akşam geri geleceğim söz."
Ayağa kalktım, montumu giyinip çantamı elime aldım, Kağan Aliye son kez baktım ve odadan çıktım.
(Karargah)
"Komutanım, belgeleri masanıza bıraktım." Dedi Ülkü, Pusat Kavi'nin yanında yürürken, Pusat Kavi, Ülkü'ye döndü. "Sağol Ülkü." Dedi. Biraz Ülkü'nün yüzünü ve saçlarını inceledi.