Öğrenmek ve Zorunluluk

211 4 9
                                    

Hayat bir güven oyunuydu. Oyunu ya kazanır ya da kaybederdiniz. Temkinli olmaz iseniz her an arkadan gelen bir tehlike sizi göğsünüzün derinliklerinden hançerlerdi. Aynı zaman da süreliydi de bu oyun. Gerektiği zaman içerisinde güvenmez iseniz kaybedebilirdiniz. Bazen de o zaman içerisinde güvendiğiniz için - güvenmenin gerektiğini zannederdiniz bazen - kaybederdiniz.

Evet garipti. Ama acı da bir gerçekti.

Ben güvenmemeyi annemin benim çocukluğumun saflığını kullanıp boşluğun, hiçliğin içinde terk etmesinde öğrendim. Saftım, sadece 8 yaşındaydım ben bir adaya bırakıldığımda. Yabancılara bırakıldığımda. İhanete uğradığımda. Kandırıldığımda. Yalnızca 8. Belki daha ağladığım zaman gözyaşlarımı annem olmadan dindiremeyeceğim, silemeyeceğim bir yaştaydım. Ama sonra ne mi oldu? Dindirmeyi öğrendim. Gözyaşlarımı tek başıma silmeyi öğrendim. Aslına bakılırsa zorunda bırakıldım. Onca insan kalabalığın içinde yalnız bırakıldım. Ne garipti.En bağlandığınız insan gidince onlarca kişinin arasında bile yalnız, yapayalnız hissederdiniz.

Her gün yanımda benden sorumlu bir asistan vardı. Her gün o asistanın sesiyle uyanırdım. Ama insan bazen sadece bir bedenin sesini duymak isterdi. Onun sesini duysa mutlu olurdu. Her gün "Bugün nasılsın bakalım?" diye sorardı bir beden. Ama sadece bir bedenden duymayı beklerdi kalbim. Bir bedene sarılmayı isterdi ruhum, bedenim. Bencilceydi belki de ;zaten beni seven, koruyan ve merhamet gösteren biri vardı. Ama ben beni bırakan, güvenimi kıran birinden istiyordum bütün bunları için için. Aslında benim istediğim birinden sevgi ve merhamet görmek değil; "birinden" sevgi ve merhamet görmekti. Neticesinde yalnız hissediyordum.Her gün yemekhanede yüzlerce insanla birlikte yemek yiyordum. Ama yine de yalnızdım. Yine yalnızdım. Yine yalnızdım... Ve sonucunda...

Yine yalnızdım.

Ve. Ben. Oyunu. Kaybetmiştim. Yani. Sanırsam.

Ya. Da. Oyun. Tekrar. Başlamıştı.

(...)

Güven Oyunu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin