1.Bölüm:Yeni Oyun Başlatıldı

176 4 6
                                    

Oyuncu:Dicle DİZDAR
Rakip:Güven
Alan:Hayat

Yeni bir gün. Ama aslında değil. Her gün aynı rutinler. Aynı ruh hali. Sadece tarih farklı benim için. Sahi... Beklemekten başka çaresi olmayanlar için hep böyle miydi acaba? Sonuçta bekler, bekler, bekler ve yine beklerdin. Ne değişirdi ki? İmkansızı beklemekti benim için bu bekleyiş... İmkansız olduğunu bile bilmenin imkansız olduğu bir bekleyiş... Güneş ışınları - ya da her ne ise - gözüme hücum ederken bir yandan yataktan doğrulmaya çalışıyordum. Kapının kolu yavaşça açılmaya başladı.

"Ah,uyandın mı Dicle?" Yetişkinler bazen ne kadar da gariplerdi. Uyanık olduğumu görüp bir de bu soruyu bana sorması ilginçti. Kalıplaşmış sözler deyip geçiştirdim düşüncelerimi.

"Bugün biraz yürüyüş yapalım diyorum hem birkaç gündür dışarı çıkmıyorsun zaten, değişiklik olur. Ne dersin?"

"Olur, biraz oksijen alsam iyi olacak sanırım."

Selen - kendisi en az 35 yaşında olmasına rağmen abla dememi istemiyordu - hafifçe gülümseyerek, "Aynen öyle, o zaman hadi sen kahvaltıya in. Bende o sırada yeni gelen çocukların belgelerini kontrol edeyim."

Yine bir terkedilmişlik hikayesi diye düşündüm içimden. Hangi hayat mahvolmuştu yine? Hangi masum bir kalp hayatın gerçekleriyle yüzleşmişti.?

Yaşadığım ada terk edilen ya da kasten bırakılan çocukları 18 yaşına kadar yetiştiren, sahiplenen bir kurumundu. Gerçi ben 8 yaşındayken burayı o masum kalbimle bir kamp alanı zannediyordum. Adada 500'e yakın çalışan ve her gruba veya tek yaşayanlara birer çalışan-genellikle ayda bir faydaları olurdu hayatıma - düşüyordu. Ben tek yaşıyordum. Normalde 4 kişilik bir odadaydım fakat hala gelen olmamıştı. Zaten olsa da birlikte yaşayabilir miydim bilemiyordum. Zor bir insandım ben, kabul.

Kendimi sevmeli miydim acaba?
Öğrenmeli miydim kendimi sevmeyi?

"But I'm still learning to love myself"

"Ama hala kendimi sevmeyi öğreniyorum. "

Kahvaltıya indim. Tabağımı doldurup hemen bir masaya çekildim. Ben çatalımın ucundaki salatalığa işkence çektirirken yemekhanenin kahverengi, muhtemelen yeni silinmiş olacak ki parlayan kapısı bir anda açıldı. Üç kişi. Ellerinde çantalarıyla etrafı inceleyen iki erkek ve bir kız. Muhtemelen benim yaşlarımda üç kişi. Ve... Selen miydi o? Yanındaki o üç kişiyle Yemekhanenin içine doğru ilerliyordu. Bir saniye... Bana doğru ilerliyordu. Sırıtarak.

"Dicleciğim, bildiğin gibi senin odanda üç kişilik yer hala boş. Ve bugün yeni gelen arkadaşlarımız var. Senin kaldığın odaya kayıtlarını yaptık. İsterseniz tanıştırayım."

Daha bir şey diyemeden tanıştırmıştı. Neyse, zaten aynı odada kalacağımız için her türlü tanışacaktım. Saçlarında ara ara sarı tutamlar olan, baştan sona siyah giyinmiş kızın adı Kumru'ydu. Geniş omuzlu, bir o kadar da uzun olan çocuğun adı da Aral'dı. Diğerinin adı da normalin üstünde bir umursamazlığı olan, diğerlerine göre halinden gayet memnun görünen Pars'tı. Hakikaten bu kadar neşe nereden geliyordu?Bu sorunun cevabını bilmeye ihtiyacım vardı.

"Tanıştığıma memnun oldum", dedim hepsine teker teker gülmeye çalışarak. Birinci kural;her zaman gülümse, gülümsemek konuşmaktan da iyidir.

"Bende." dedi adı Kumru olan.
Diğerleri de böyle söyledikten sonra Selen onlara dönerek.

"Çocuklar, isterseniz valizlerinizi bize verin. Dicle ile biraz oturup sohbet edin. Daha iyi kaynaşırsınız birbirinizle.Neyse, şimdilik hoşçakalın."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 21 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Güven Oyunu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin