10 | tonight

182 34 10
                                    

  "Bu son, Seonwoo.
Son."

  Dudakları kıpırdanmayı bıraktığında derince nefes aldı genç oğlan, göğsü ürkekçe titriyordu aldığı nefesin karşısında lakin yine göğsündeki darlık en çok arzulayandı bu nefesi.

  Birleştirdiği avuçlarının arasında sıkışan telefon bir kez daha titrediğinde sıkıca yumdu gözlerini, yine açıncaya kadar ise olabildiğince sakinleşti. Oda oldukça karanlıktı ve etrafındaki karanlık vücudunu sarmalıyordu. Ondandır ki oturduğu yataktan kalkıp hemen sağındaki pencereye koşmak bu kadar imkansızdı.

  Telefon yine titreyene kadar bir süre daha öylece durdu. Ya kendisi verdiği kararlara itaat etmiyor ya da verdiği kararlar kendisiyle uyuşmak bilmiyor gibiydi.

  Bu gece gökyüzünü izlemek pek de heyecan verici olmayacaktı genç oğlanın fikrince. Göz ucuyla pencereden izlemek kâfiydi. Lakin az evvel söylemişti, dudakları bu sözler uğruna kıpırdanmıştı: Bu son.

  Unutmayı dilediğin insana bir sonu layık görmenin saçmalığına göz yumdu oğlan. Bu geceye son çıkışıysa, elbet her gece eninde sonunda ona çıkacaktı. Unutmak şöyle dursun, son bir geceyi onunla geçirecek ve her bir gece onu anımsatacaktı.

  Bu saçmalıkların farkında ya da farkında olmayarak oturduğu yerden kalktı oğlan. Düşünebildiği tek şey, bu sefer son olduğundan haberdar olduğu bir gecenin nasıl geçebileceğiydi.

  Pencerenin hemen önünde durup onu açarken istemsizce etrafta gezindi gözleri. Karanlık bahçede rüzgarın etkisiyle sallanan çalılar dışında pek bir şey gözükmüyordu. Pencereyi açtığında ise tek bacağını dışarıya sarkıtmadan önce odasının kapısına bakındı. Kendisi, sabah okula gitmek için açana kadar açılmamasını umdu kapının.

  Pencerenin yanında bekleyen bedeni ancak iki bacağını da dışarıya çıkartıp pervaza oturduğu zaman fark edebildi. Karanlıkla öylesine bütünleşmişti ki siyah saçları, görülemez olmuştu âdeta. Ve bunu ister gibi simsiyah giyinmişti ayrıca. Eğer parıldaması için bulutların ardında kalan ayın sönük ışığının bile yeterli geldiği gözleri olmasa, muhtemelen fark edemezdi onu.

  Oturduğu pervazdan güç alarak kendini ileriye doğru itti, ayaklarının yumuşak çim zeminle buluşması çok uzun sürmemişti tahmin edilebilir biçimde. Odası giriş kattaydı ki bu kendisinin kolayca girip çıkabilmesi demek oluyordu lakin belli ki şimdi hemen yanında duran oğlan için aynısı geçerli değildi.

  Bir süre ikisi de konuşmadı, duyulan tek ses geceninkiydi. Rüzgar hafifçe esiyor ve kalan son canını da yitirmekte olan yaprakları bir bir koparıyordu hayattan.

  Uzun olan, elleri ceplerinde yer ederken ardına dönüp yavaşça yürümeye başladı. Geceyi burada geçirmek onu daha da sıkıcı yapmaktan başka bir işe yaramazdı.

  Hayattan kopan yapraklar bir bir ayaklarının altında ezilir ve ufalanırken olabildiğince sessiz bir şekilde çıktılar bahçeden lâkin önden ilerleyen oğlan ayakları yumuşak çim zeminden sert ve tozlu kaldırım taşlarına değdiğinde bile durmadı. Oldukça yavaş olmasına rağmen durması imkansız gibiydi ve hemen ardından gelen oğlan bunu anlamış olmalı ki sadece onu takip etti.

  Nihayet kalabalık ve oldukça aydınlık bir sokağa çıktıklarında saçları karanlığı andıran oğlan bir nebze hızlandı ve diğerine yetişti. Şimdi yanında yavaşça yürüyen bedenle ne kadar uzun zaman olmuştu yan yana gelmeyeli, hatırlayamıyordu lakin birçok şeyin değiştiği aşikârdı. Genç oğlanın süratle geçen birkaç yılda fark edilebilecek derecede uzaması onu en çok şaşırtandı. Apaçık ortadaydı ki iki yıl önce yan yana yürüyen o iki oğlan, onlarla adlarından başka bir benzerlik taşımıyordu. Zamanın yanında birçok şey değişmiş ve belki de belirsizleşmişti.

  Misal, bu aydınlık caddeden asla susarak geçmezlerdi. Her iki yanlarında dizi dizi duran dükkanlardan birkaçına mutlaka girer ve sokak satıcılarından yiyecek bir şeyler muhakkak alırlardı. Bittabi bunu yaparken pek de uslu durmazlardı. Öyle ki aydınlık sokağın sonuna kadar, artlarına taktıkları birkaç adamı atlatana dek koşmak zorunda kaldıkları geceler de olmuştu. Lakin her gece eninde sonunda dinginleşir, kabaca huzur dolu bir sıkıcılığa erişirdi.

  Bu gece, hepsinden farklı olarak en ufak huzur barındırmayan bir sıkıcılık erkenden sarmıştı geceyi. Yan yana, yavaşça yürüyen gençler ise içten içe bunun farkındalığına varmış olarak sokağın sonuna dek yürüdüler.

  Nihayet kalabalıktan uzaklaşıp, pek de kullanılmayan yollardan geçtikten sonra ulaştılar üst geçite. Geçit, farları parlayan arabaların geçtiği siyah ve uzun yolun üzerinde ışıktan elmaslarıyla göz kamaştıran bir gerdanlıktan farksızdı.

  Saçları geceyi anımsatan oğlan göz ucuyla diğerine baktı geçitin ortasına doğru uzanan rampada yürürken. İkisi de konuşmak için aynı yere varmayı bekliyor olmalılardı çünkü biliyorlardı ki en başından başlasalar konuşmaya gece çok da uzun sürmeyecekti.

  Uzun olan, geçitin ortasına vardıkları vakit dirseklerini bariyere yasladı ve hafifçe eğildi akan trafiğe doğru. Yol biraz eğimli ve oldukça uzundu ki bu onu nihayetinde yıldızlara varan karanlık bir yol gibi gösteriyordu. Âdeta yolun sonunda gökyüzü beliriyordu, yer ve gök birleşmiş gibiydi.

  Ve sesini ilk duyuran geceye en son adım atan oldu.

  "Senin için ilk kez bu kadar sıkıcı değildir, değil mi? Aydınlık sokaktan geçmek bile daha bunaltıcı gelmiş olmalı"

  Gözlerini yer ve göğün birleştiği çizgiden, belirsizce uzanan ufuktan ayırmadan konuşmuştu. Diğeri ise aynen onun gibi yerleştirdi kollarını bariyere ve hafifçe eğildi lakin yüzü ufka değil yanındaki oğlana dönüktü.

  "Uzun gecelerdir sensiz yürüdüğüm yolları seninle geçmek, özlediğim bir duyguymuş demek istiyorum lâkin bana bunu dedirtecek sevgimden nefret ettiğini bilmek bana engel oluyor."

  "Söyleme o hâlde," dedi ufka doğru bakan oğlan. "Duymak için geldiğim şey bunlar değil zaten."

  Başını hafifçe eğdi ve ardından göz ucuyla yanındakine baktı. Bu göz göze gelmek için yeterli olmuştu.

  "Duymak istediğimi söylemen için geldim, sırf bu nedenle çıktım geceye."

  Durdu oğlan ve karşısındakinden bekledi, belki herhangi bir mimik ve belki baştan savma birer mırıltı.

  Lakin saçları geceyi, teni ise onun içindeki aydınlığı yansıtan oğlan öylece durmuş ona bakıyor ve tek kelime dahil etmiyordu.

  Düşünüyordu ki, onu izlemek ne zamandan beri bu kadar hayret verici ve kalbi neden bu denli hararetliydi? Boğazından dudaklarına doğru uzanan bir sıcaklık, âdeta düğüm etmişti onları ve konuşmak için çaba sarf etmek öylece izlemeye yenik düşmüştü ne yazık ki.

  Ve biraz daha öylece izledi.

  Belki bir süre daha.

  Ve son bir kez daha.

  Ardından hızlıca başını çevirdi, saçları geceye karıştı esen sert rüzgarla. Her bir teli naifçe değindi, güzelliğini tenine hatırlatmak ister gibi.

  "Bu gece,..." diye fısıldadı tereddütle titreyen dudaklarının arasından ve derin bir nefesin ardından devam etti hızla yanındaki oğlana dönerken.

  "Bu gece benimle çıkar mısın?"

•●•

Şu, isim kullanmadan anlatma şeyine bir son mu versem?

Anlaşılır olmayacak diye endişelendiriyor beni.

Umarım beğenmişsinizdir.

Yarın gece bir düzyazı bölümü daha gelecek, bu bölümün devamı niteliğinde.

Her gün bölüm attığım için kısa tutmaya çalıştım bölümleri ki bölüm atabileyim .d

İyi geceler diliyorum:

Hoş kalın!

ᴀᴄᴛ ғᴏᴏʟ • sᴜɴᴋɪHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin